Turistler Sultanahmet’te zehir soluyor!
Sultanahmet’te, gecenin karanlığında, gökyüzüne doğru hayalet gibi süzülen esrarengiz dumanın sırrı çözüldü. ÖZBİ, fotoğrafçıların bile sis zannettiği dumanların zehir olduğunu belirledi. Ancak kimyager ya da doktor olan turistlerin anlayabileceği bu olay, internette turist forumlarında yazılmaya başlayınca tüm dünyaya yayıldı.
Dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin en çok ziyaret ettiği eski İstanbul’un kalbi Sultanahmet’te uzun bir süredir panik yaşanıyor. Gecenin karanlığında, gökyüzüne doğru hayalet gibi süzülen esrarengiz dumanı gören turistler otellerini terkediyor. Ağır kokular yayan duman paniği yerli turistleri de sarmış durumda. Ancak kimyager ya da doktor olan turistlerin anlayabileceği bu olay, internette turist forumlarında yazılmaya başlayınca tüm dünyaya yayıldı. Sultanahmet’teki turistler ve Türk vatandaşları resmen zehir soluyor!
Pencere demirlerini bile çürüten ama insanların haberdar olmadığı bu tehlikenin kaynağı, Çemberlitaş merkezli altın ve gümüş ziynet eşya üreten atölyeler. Gecenin karanlığından faydalanılarak gökyüzüne bırakılan kimyasal atıklar, turistler ile Türk vatandaşları tarafından solunuyor.
Bu korkunç olayın ayrıntıları, Özel Belgeli Özel Nitelikli Turistik ve Butik Otelciler Birliği Derneği (ÖZBİ), tarafından Sağlık Bakanlığı İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne verilen dilekçelerde ortaya çıktı.
Nitrik, Hidroklorik, Sülfürik Asit ve Sodyum Hidroksit
Cevap alınamayan dilekçelerde vehametin boyutları özetle şöyle anlatılıyor:
“Altın ve gümüş, maalesef ziynet eşyası haline gelinceye kadar uzun ve tehlikeli işlemlerden geçmektedir. Bu işlemlerde insan sağlığı ve çevre için son derece zararlı ve tehlikeli kimyasallar kullanılmaktadır. Altının temizlenmesi ve istenmeyen diğer metallerden ayrılabilmesini sağlayan bu maddelerin çoğunluğu asit ve baz. Bunlar arasında en çok kullanılan ise halk arasında ‘kezzap’ olarak bilinen ‘nitrik asit’, ‘tuz ruhu’ olarak bilinen ‘hidroklorik asit’, ‘zaç yağı’ olarak bilinen ‘sülfürik asit’, kostik olarak bilinen ‘sodyum hidroksit’tir.
Kanserojen, Kısırlık Yapıcı, Doğacak Bebeği Bile…
Sağlık açısından değerlendirildiğinde; bu kimyasal maddeler; toksik, zararlı, kansorojen, alerjik, mutojen, tahriş edici, aşındırıcı, kısırlığa neden olan ya da doğacak çoçuğu etkileyebilicek özellikler taşıyabilmektedir. Bu nedenle bu atölyelerde ya da çevrede çalışanlar ile bölgeye alışverişe gelen halk ve binlerce turistin de sağlıkları tehlike altındadır.
Hatta son dönemlerde bu kimyasal atıkların yaydıkları ağır koku bölgeyi gezmeye gelen turistlerin bile dikkatini çekmiştir ve de akşam uyku saatlerine denk gelen saatlerde bu asit işlemi akşamın karanlığından faydalanılıp dışarı verildiğinden otelden ayrılma talebiyle bu şikayetler sonuçlanmakta kalmayıp internetten de ‘asit var’ diye şikayet yapmaktadırlar. Bu da ülkemizin turizmine şiddetli bir zarar hanesi açmaktadır.
Tarihi Eserlerin Çökme Tehlikesi Var!
Çevre açısından değerlendirildiğinde; asitleme işlemlerinden sonra çevrede son derece zararlı kimyasal gaz ve sıvı atıklar meydana gelmekte ve yayılmakta. Bu atıklar kirli ve zehirli. Hem havayı hem yer altından geçen kanalları tahrip etmekte. Toprak altında gözle görülür aşınmalar oluşmasına sebep olmakta. Çevreden gelen şikayetlerin sayısı gün geçtikçe yoğunlaşmaktadır
Bölgede ve çevresinde faaliyet gösteren imalat atölyeleri, çok kuvvetli asidik ve bazik kimyasallar içeren atıklarını herhangi bir arıtma sistemleri ve filtreleme üniteleri olmadığından doğrudan çevreye deşarj etmektedirler. Bu durumda kimyasal atıkların solunduğu bir ortam oluşmakta ve bu ağır asit buharları havaya karışmakta. Hatta bölgedeki önemli tarihi eserler, binalar çökme tehlikesiyle karşı karşıya. Binaların dışındaki bütün sıhhı tesisat ve benzeri aletlerin 2-3 sene içinde çürümektedir. Oluşan bu asit buharları, binalarda aşınmalara, paslanmaya, yıkıma, dış ortamdaki bütün klima, metal pencere, korkuluk ve benzeri ünitelerin çürümesine sebep olmaktadır.”
Ufuk Arslan (ÖZBİ Başkanı):
“Oteli Terkediyorlar”
“Otelin hemen yanında bacalar mevcut. Teras katımızı yazın açıyoruz. Dolayısı ile müşteri direkt gaz ile temas ediyor. Bu gaz salınımından sonra turistler rahatsız olup içeri kaçıyor. Pencerelerini açamıyorlar. Defalarca müracaat ettik. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü konu ile ilgili herhangi bir işlem yapmadı. Netice yan yana işletmelerimiz var. Biz şikayet ettikten sonra kuyumcu atölyelerinin sahipleri ile başbaşa kaldık. Netice alınamadı. Tüm civardaki oteller bu durumdan rahatsız. Bazı müşteriler kokudan dolayı oteli terk ediyor.”
Osman Cemşit (Otel Müdürü):
“Doktor Müşteriler Durumu Fark Edince…”
“Makineler otomatik kuruyorlar belli bir saate ve işten çıktıktan sonra kendi kendine çalışıyor. Filtrelemeden çıkan duman ile ortalığı bir yanmış lastik kokusu sarıyor. Kışın bu kimyasal gazı rüzgar götürüyor. En azından biz hissetmiyoruz. Ancak yazın ağır bir duman kokusu oluyor. Müşterilerimiz geceleri bu kokuyu alıyor ve şikayet ediyor. Ancak doktor olan müşteriler durumu fark edip hemen ertesi gün oteli terk ediyor. Böyle durumlarla karşılaştık. Durumu İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne dilekçe ile ilettik. İlgileneceğiz demelerine rağmen iki yıldır konu ile kimse ilgilenmedi. Açıkçası kimsenin umurunda değil. Aslında Kuyumcukent’e taşınabilirler veya 4 bin Euro verip filtreleme cihazı alabilirler. Ancak herkes masraftan kaçıyor. Filtreleme en azından kokuyu minimuma indirir. Civardaki hanlarda onlarca atölye var. Birgün gezdim. Kimse biz böyle bir işlem yapıyoruz demiyor.”
Kaynak : turizmguncel.com