Çernobil Felaketinin Sırrı Çözüldü

Çernobil Felaketinin Sırrı Çözüldü

26 Nisan 1986 Cumartesi günü dünyayı sarsan bir gündü. Gece saat 1:23’te Ukrayna, Pripyat’taki Çernobil Nükleer Santrali’ndeki 4 numaralı reaktör, normaldeki işletme gücünün 100 katından fazlasına ulaşmıştır. Sonuç olarak reaktördeki yüksek basınçlı buhar patlamaya sebep olmuş ve reaktör parçaları binanın çatısından fırlayarak ve Batı Sovyet Birliği ve Avrupa’nın büyük bir kısmının üzerine yüksek radyoaktif nüklitler püskürten yangına sebep olmuştur.

En azından birçok uzmanın fikir birliğine vardığı sonuç bu idi. Şimdi ise İsveç’teki bilim insanları felaketin verilerini yeniden analiz etti ve Çernobil felaketindeki ilk patlamanın buhar yüzünden olmadığı, kontrolden çıkmış bir nükleer reaksiyondan kaynaklandığı sonucuna varmışlardır.

Bu İki Patlama Dolayısıyla Hiçbir Zaman Bir Anlaşmaya Varılamadı

Yeni sonuçlar felaketin altında yatan sebepleri tekrarlamamaktadır. Bir dizi deneysel başarısızlığın reaktörü potansiyel olarak kararsız bir hale sokmasına karşın, felaketten bir saat kadar önce reaktörün bir elektrik kesintisi ile nasıl başa çıkacağını görmek için uzun zamandır beklenen bir deneye devam etmenin işletmecilerin kararı olduğuna inanılmaktadır. Kurtarma işleminin planlandığı gibi gitmemesinin ardından uzmanlar birkaç saniye arayla gerçekleşen iki büyük patlamayı raporlamışlardır.

Tam bu saniyelerde gerçekleşen olaylar uzun süren tartışmalara konu olmuştur. En popüler teoriye göre, bir nükleer dalgalanma ve sıcak soğutma suyundan kaynaklanan enerjinin nihayetinde reaktörün parçalanmasına yol açan bir yüksek basınç buharına sebep olduğu ilk patlama bir buhar patlamasıydı. Tahminlere göre bu patlamayı hidrojenin buhar ve yakıt arasındaki reaktör tarafından üretildiği daha güçlü, ikinci bir patlama takip etmiştir.

Fakat bu teoriyle ilgili tüm kanıtlar birbiriyle tutarlı değildir. Nisan, 1986’nın sonunda V G Khlopin Radium Enstitüsü’ndeki bilim insanları Çernobil’in 1000 km kuzey kuzeydoğusundaki Çerepovets’te iki kısa ömürlü ksenon radyoizotopu saptamışlardır.  Bu izotopların oranı ortaya çıkarmıştır ki bazılarının kökeni son zamanlarda bulunan bir atomsal reaksiyona dayanmaktadır. Ana hat Çernobil’in batısından yayılan yıkıntılar olsa da İzotopların Çerepovets’e nasıl ulaştığı bir sırdır.

Hukuki Detaylar

İsveç Savunma Araştırma Örgütü’nde nükleer hukukunda uzman olan Lars-Erik De Geer, bu ksenon izotopu üzerine ilk kez 2008’de bir konferansa katıldığında olası bir cevap gelmiştir. İsveç’teki Çernobil yıkıntıları üzerine önceden yayınlanan bir raporda De Geer ve meslektaşları yıkıntıların gidişatının 3 km’lik rakımda olduğunu gösteren bir taslağı da içermiştir. Daha düşük seviyedeki yıkıntıların aksine –sonradan analizin ana konusu olan- bu yüksek seviyedeki yıkıntılar doğuya yönelmeden önce Riga Körfezi ve Finlandiya civarından Çerepovet’e doğru yönelmiştir. “O dönemlerde b konuya çok fazla ilgi göstermemiştik,” demiştir De Geer.

8 yıllarını alsa da De Geer ve arkadaşları o dönemde ksenonun Çerepovet’e doğru yayılıp yayılmadığını hesaplayabilmek için Çernobil felaketini takip eden aydaki yüksek kaliteli hava verilerine el atmış durumdalar. De Geer’e göre elde edilen sonuçlar daha önceden 100 km uzaklıkta bulunan sismik aktivite kanıtlarıyla uyumlu durumda. Ve bir tanık raporunda yerli bir balıkçı reaktörün üzerinde bir anlığına mavi bir parıltı gördüğünü söyledi. Deg Geer yalnızca sıcaklığı yeterince yükselten nükleer bir patlamanın böylesine bir ışığa yol açabileceğini söylemiştir.

Dolayısıyla De Geer ve meslektaşlarının yeni olaylar versiyonu nedir? Onlar, reaktörün yakıt kanallarının bir kaçındaki nükleer patlamalara, kontrol kollarının acele bir eklentisinin yol açtığına inanmaktadırlar. Bu patlamalar, reaktör tankının iki metre kalınlığındaki alt kapağını püskürtmüş ve kısa ömürlü ksenon izotoplarını içeren bir plazma jetini çatıdan yukarı doğru fırlatmıştır. Saniyeler sonra bunu, ana reaktör tankını parçalayan buhar patlaması bunu takip etmiştir.

İsveç Nükleer Güç Denetim Kurulunun eski genel müdürü Lars Högberg, işindeki araçları nasıl kullanacağını kesinlikle iyi bilen De Geer, “Dolayısıyla bütün olasılıklarda o, hipotezlerinde haklıdır. Reaktörü parçalayan proseslerin ilk birkaç saniyesine yeni bakış açıları getirmiştir,” demiştir.

Högberg, yeniden analiz gerçekleştirmenin, felaketin ana nedenlerini tersine çevirmediği gibi, gelecek reaktör güvenliği için büyük alt bölümlemelere sahip olmasının olası olmadığının altını çizmiştir. De Geer ona katılırken, 26 Nisan 1986’nın erken saatlerinin önemli dakikalarında ne olduğunun sırrını açıklığa kavuşturmaktan memnundur. “Bu iki patlamanın doğasında hiçbir zaman bir fikir birliği olmamıştır, umarım artık olacaktır,” demiştir.

Kaynak : chemistryworld

1.814 Kez Okundu

Hacer Demir

27 Nisan 1993’te Bursa’da doğdu. Uludağ Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Marka İletişimi bölümü mezunu. UÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü'nde yüksek lisans yapıyor. İlgi duyduğu alanlarda eğitim ve programlara katılmayı, yeni şeyler öğrenmeyi ve kendini geliştirmeyi seviyor. Yenilikçi haberleri takip etmeyi ve çeviri yapmayı sevdiği için 2017 yılından bu yana İnovatif Kimya Dergisi ekibinde yer alıyor.

You may also like...

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com
Kopyalamak Yasaktır!