Mario José Molina-Pasquel Henríquez
Mario J. Molina, tam adıyla Jose Mario Molina-Pasqual Henriquez Meksika’da doğdu ve büyüdü. İlköğretim ve lise hayatını Meksika’da geçirdi. ‘Oldukça ilkel oyuncak mikroskoptan amiplere baktığım zaman yaşadığım heyecanı hala hatırlıyorum. O zamanlar, evin daha az kullanılan banyosunu laboratuvara çevirip saatlerce kimya setleriyle oynardım.’ Şeklindeki açıklamalarından anlaşılacağı üzere bilime olan ilgisi lise hayatından önce de mevcuttu.
Babası öne çıkmış bir avukattı ve Mario büyürken Etiyopya, Avusturalya ve Filipinler elçisi olarak ülkesine hizmet ediyordu. Mario’yu bilime olan aşkı konusunda cesaretlendiren kişi, ailesindeki tek bilim insanı olan, kimyacı halası Ester Molina idi.
Küçüklüğündeki bir başka ilgisi de müzikti ve müzik alanında kariyer yapma ihtimalini de göz önünde bulunduruyordu. Fakat kendisini git gide daha çok kimyanın içine çekilirken buldu. Ayrıca da önemli kimyacıların biyografilerini okumak ona çok büyük zevk veriyordu.
Ailesi Almanca bilmenin iyi bir kimyacı olmakta önemi olduğunu düşünüyordu, bu sebeple 11 yaşında İsviçre’ye, yatılı dil okuluna, Almanca öğrenmesi için gönderildi. Buradaki Almanca eğitiminden sonra, eğitimine devam etmek için Meksika’ya geri döndü ve Otonom Ulusal Meksika Üniversitesi’nde (Autonomous National University of Mexico (UNAM)) kimya mühendisliği eğitimi aldı. Molina, kimya mühendisliği derecesine ulaştıktan sonra Almanya, Freiburg’daki Freiburg Üniversitesi’nde, üniversite mezunları için olan bir programa katıldı ve iki yılını burada ‘polimerizasyon kinetiği’ ile ilgili çalışmalar yaparak geçirdi. Freiburg’da geçirdiği zamanda, matematik ve fizik alanında yetersiz olduğu hissine kapıldı ve buradaki iki yıllık araştırmalarının ardından, yoğunlaştırılmış matematik dersleri almak için birkaç aylığına Paris’e gitti. Buradaki eğitiminin ardından, öğretim üyesi olarak, kimya mühendisliği derecesini aldığı Otonom Ulusal Meksika Üniversitesi’ne geri döndü.
1968 yılında, ‘fiziksel kimya’ doktora programı için, Amerika Birleşik Devletleri, Kaliforniya Eyaleti, Berkeley şehrindeki Kaliforniya Üniversitesi’ne başladı. Buradaki ilk yılında fiziksel kimya programı için gerekli olan derslerin yanında matematik ve fizik dersleri de alarak bu alanlardaki bilgisini genişletti. Ayrıca ‘kimyasal lazerler ve moleküler dinamikleri’ alanında çalışmak amacıyla, Profesör George C. Pimentel’in araştırma ekibine katıldı. Profesör Pimentel, Molina için harika bir öğretmen ve rehber; ayrıca bilimsel soruları kovalamakta Molina’ya ilham oldu.
Doktora çalışması, kimyasal ve fotokimyasal reaksiyonların ürünlerinin iç enerji dağılımlarının araştırılmasını da kapsıyordu ve kimyasal lazerler böyle çalışmalar için oldukça uygun araçlardı. İş arkadaşı ve arkadaşı olan Francisco Tablas’dan yaptığı çalışmalarda bazı yardımlar aldı, özellikle de bazı cihazları nasıl kullanacağını ondan öğrendi. Zamanla kendi sonuçlarını ortaya koyabilecek yeterli özgüvene sahip oldu.
60’ların sonu 70’lerin başında, Berkeley kampüsü, hala önceki yıllardaki çalkantılı politikanın etkisi altındaydı ve bu etki Molina’nın, bilimsel araştırmalarının sosyal sonuçlarını da göz önünde bulundurmaya başlamasına sebep oldu, özellikle de bir savaş halinde lazer teknolojisinin muhtemel zararlı uygulamalarını.
Molina doktora programını 1972’de tamamladı. Fakat ‘kimyasal dinamik’ alanındaki çalışmalarını sürdürmek için bir yıl daha Berkeley’de kaldı. 1973 yılının sonbaharında Irvine şehrindeki Kaliforniya Üniversitesi’nde Profesör F. Sherwood (Sherry) Rowland ‘ın ekibine doktora sonrası akademi üyesi olarak katıldı. Burada Molina gözünü, görünüşte insanoğluna zararsız, atmosferde biriktikleri bilinen, endüstriyel kimyasallar olan, kloroflorokarbonlara çevirmişti. Molina ve Rowland bu kimyasalın kimyasal özelliklerine oldukça aşinaydılar fakat, bu kimyasalın atmosferdeki davranışıyla ilgili olarak aynı şey söylenemezdi.
Kloroflorokarbonlar doğaya salındıktan sonra ne oluyor sorusu aslında kendiliğinden bir problemdi. Fakat kimyasalın kendisi zehirli bir gaz olmadığı için; Molina’nın, bu gazların atmosferdeki dolaşımının canlılara belirli bir zararı olduğuna inanması için hiçbir sebebi yoktu.
Molina, bu bileşimin (kloroflorokarbon), bozunmamış haliyle atmosferin stratosfer tabakasına kadar ulaştığını öğrendi. Bu tabakada olması beklenen şey, güneş radyasyonun kloroflorokarbonları imha etmesidir. Molina, kloroflorokarbonların maruz kaldıkları güneş radyasyonundan dolayı bileşenlerine ayrılarak yüksek yoğunlukta saf klor atomları ürettiklerini keşfetti. Molina, klorun ozonu tahrip ettiğini biliyordu. Stratosferdeki ozon tabakası – yeryüzünün 14 ile 49 kilometre yukarısında – canlıları güneşin ultraviyole ışınlarından koruyan tabakadır. Eğer atmosfere yeterli miktarda kloroflorokarbon salınırsa, ozon tabakası tamamen tükenmiş olur ve ultraviyole ışınları yeryüzüne ulaşabilir. Bu da beraberinde cilt kanseri, katarakt, insanlar arasında bağışıklık düzensizliklerinde artışı getirir. Ayrıca tarımsal ürünlere ve bitkisel planktonlara ve esas olarak da dünya okyanuslarının ekolojik dengesine zarar verir. Molina, bulgularını Profesör Rowland ile, ayrıca diğer kimyacılar ve atmosfer bilimciler ile paylaştı. Her yerde, en kötü şüphelerini doğrulayacak bulgular buldular: Atmosfere hali hazırda salınmış olan kloroflorokarbon hacmi, ozon tabakasını hasara uğratmak için oldukça yeterli.
Molina ve Rowland’ın bulguları 1974 yılında ‘Natura’ isimli dergide yayınlandı. Bunu takip eden yıllarda bu yayın oldukça konuşuldu. Çünkü Molina ve Rowland, kloroflorokarbon – ozon konusunda sadece diğer bilim adamlarıyla değil politikacılarla ve medyayla da iletişime geçmişlerdi. Bunun, toplumun bu problemi azaltmaya yönelik önlemler almalarını garantiye almak için tek yol olduğunu düşünüyorlardı.
Sherry Rowland ve Molina ilerleyen zamanlarda da kloroflorokarbon salınımı ve kloroflorokarbon-ozon ilişkisi ile ilgili çeşitli makaleler yayınladılar, araştırmalarının sonuçlarını çeşitli bilimsel toplantılarda sundular. Ayrıca potansiyel kloroflorokarbon salınımının kontrolü için yasa düzenlenmesi duruşmasında ifadelerine de başvuruldu.
Bu sırada Molina’nın, Irvine’deki fakülteye atanması kabul edildi. Burada, diğer endüstriyel kimyasalların atmosfere etkisi üzerinde çalışmak için bağımsız bir programda yer aldı. Buradaki profesörlüğü sırasında akademik yükümlülükleri çok zamanını alıyordu ve kendi laboratuvar çalışmalarına yeterince vakit ayıramıyordu. Bu sebeple Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’ndeki ‘Jet İletme Laboratuvarı (Jet Propulsion Laboratory)’na transfer oldu ve araştırmalarına burada devam etti.
1985 yılında, İngiliz Güney Kutbu Araştırmacıları, Güney Yarımküre üzerindeki ozon tabakasında oldukça büyük ve büyümeye devam eden bir boşluk olduğunu keşfettiler. Ozon deliğinin merkezi Güney Kutbu’nun üzerindeydi ve bu deliğin büyüyüşü ile Avusturalya’daki ve diğer Güney Yarımküre ülkelerindeki cilt kanseri artışı birbirine denk geliyordu. Molina ve grubu, kutup stratosferindeki bulutlarda bulunun buz kristallerinin, kloroflorokarbonların ozon tahrip edicilik kapasitelerini güçlendirdiklerini; yani Güney Kutbu üzerindeki bulutların kimyasal etkilerini kanıtlayabiliyorlardı. Ayrıca, daha önce çalışılmamış bir element olan klor peroksitin, Güney Kutbu üzerindeki ozon tabakası delinmesindeki etkisini de tayin edebiliyorlardı.
Molina’nın hipotezleri ve yayınlamış düşünceleri sonrası, 1985 yılı sonlarında, ana kloroflorokarbon üreticileri olan ülkeler de dahil olmak üzere, 20 ülke Viyana Anlaşmasını imzaladı. Bu anlaşma, ozonu tahrip eden ürünlerin salınımında çeşitli kısıtlamalar getiren bir anlaşmaydı.
1989’da Mario Molina, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) akademik hayatına geri döndü ve küresel atmosfer konusunda araştırmalarına devam etti.
Mario J. Molina, 1995 yılında, Nobel Kimya Ödülü’nü, ‘muhtemel küresel çevresel felaketten kurtulmamıza yardım’ açıklamasıyla aldı. Onuruna, daha sonra küçük bir gezene ismi verildi ‘Asteroid 9860 Molina’.
2005 yılında MIT’den ayrılarak San Diego’daki Kaliforniya Üniversitesi’ne geçti. Şu an zamanını San Diego ile enerji ve çevre için stratejik çalışmalar merkezi kurduğu Meksika arasında ikiye bölmüş durumda. Şu andaki çalışmalarının çoğu hava kalitesi ve geliştirilmesi üzerine devam ediyor. Meksika’daki merkezinde, zayıf hava kalitesini arttırma çalışmaları sürerken, San Diego’da atmosferik parçacıkların kimyasal yapısı üzerine araştırmaları sürüyor.
2008 yılında, Başkan Barack Obama’nın dönüşüm takımının, çevresel danışmanı ilan edildi. Başkan Obama, 2013 yılında Molina’ya çalışmalarından dolayı, en yüksek sivil şeref olan Başkanlık Özgürlük Madalyası’nı verdi.