Meme Kanserinin Bakteriyel Dengesizliklerle İlişkisi
Yeni yayımlanan bir çalışmada, Cleveand Klinik araştırmacıları, sağlıklı kadınlar ile meme kanseri hastası kadınların meme dokusundaki bakteriyel kompozisyon farklılığını ortaya çıkardı. Araştırma ekibi, sağlıklı meme dokusunun, Methylobacterium bakteri türlerini daha fazla içerdiğini ilk kez keşfettiler. Bu bulgunun, meme kanserine karşı savaşta yeni bir bakış açısı sunabileceği düşünülmektedir.
Vücutta yaşayan ve mikrobiyom olarak bilinen bakteriler pek çok hastalığı etkilemektedir. Pek çok araştırma, ‘’bağırsak ‘’ mikrobiyomu ya da sindirim sistemindeki bakteriler üzerine yapılmıştır. Araştırmacılar, uzun süredir meme dokusunda ‘’mikrobiyom’’ varlığından ve bunun meme kanserinde rol oynadığından şüphe ediyorlardı ancak, bu durum şimdiye kadar karakterize edilmemişti. Araştırma ekibi, sağlıklı ve kanserli meme dokusundaki belirgin bakteriyel farklılıkları ortaya koyarak meme kanserinde bakteri kompozisyonunun anlaşılmasına yönelik ilk adımı attı.
Cleveland Kliniği Genomik Tıp Enstitüsü başkanı ve Kişiselleştirilmiş Genetik Sağlık Merkezi müdürü kıdemli eş yazar Charis Eng, ‘’ Bildiğim kadarı ile bu çalışma, meme kanserinde, hem göğüs dokusunu hem de vücudun uzak bölgelerini bakteriyel farklılıklar açısından inceleyen ilk çalışmadır.’’ diye belirtti. ‘’ Umudumuz, meme kanserini hızlıca ve kolay bir şekilde teşhis etmeye yardımcı olacak bir biyomarkör (biyolojik belirteç) bulmaktır. En büyük gayemiz ise, meme kanseri oluşumundan hemen önce mikrobiyomikleri kullanabilmek ve ardından probiyotikler ya da antibiyotikler ile kanseri önlemektir.’’
5 Ekim 2017’de Octotarget’da yayımlanan çalışmada, invaziv meme karsinomu (kötü huylu meme kanseri) için mastektomi (ameliyat ile göğsün alınması) uygulanan ya da isteğe bağlı esnetik göğüs ameliyatı geçiren 78 hastanın dokuları incelendi. Buna ek olarak, vücuttaki bu uzak bölgelerin bakteriyel kompozisyonu belirlemek için ağız suyu ve idrar incelemesi yapıldı.
Araştırma ekibi tarafından Methylobacterium bulgusuna ek olarak, kanser hastalarının idrar örneklerinde, Staphylococcus ve Actinomyces de dahil olmak üzere yüksek oranda gram-pozitif bakterilerin olduğu keşfedildi. Bu organizmaların meme kanserindeki rolünü belirleyebilmek için daha ileri boyutta yapılacak olan çalışmalara ihtiyaç vardır.
Kıdemli eş yazar Stephen Gobyer, ‘’ Eğer spesifik kanserojen bakterileri hedef alabilirsek, çevrenin kansere karşı daha az hassas olmasını sağlayabiliriz ve mevcut tedavileri geliştirebiliriz. Daha geniş çaptaki çalışmalara ihtiyaç vardır fakat, bu çalışma, bakteriyel dengesizliklerin meme kanserindeki önemli rolünün anlaşılması için somut olarak atılan ilk adımdır.’’ dedi. Dr. Grobmyer, Cerrahi Onkoloji bölüm başkanı ve Clevelan Kliniği Göğüs Hizmetleri direktörüdür.
Bu çalışma, kanserojen bakterileri hedef alan submikroskobik (mikroskopla görülemeyecek kadar küçük) parçacıkların oluşturulması ve üretilmesine yönelik ileriki araştırmaları destekleyecek kanıtlar sağlıyor. Dönüşümsel Nanotıp Merkezi (Center for Transformational Nanomedicine) tarafından hibe ile desteklenen Dr. Grobmyer ve Eng, antibiyotiklerin, meme kanserindeki bakteri topluluğuna doğrudan taşınması amacı ile nanoteknolojiyi kullanarak yeni tedaviler geliştirebilmek için Hebrew Üniversitesi’ndeki araştırmacılar ile birlikte çalışıyorlar.
Meme kanseri, Birleşik Devletler’de cilt kanserinden sonra kadınlarda en sık görülen ikinci kanser türüdür. Her sekiz kadından biri hayatı boyunca bu hastalığa yakalanmaktadır.
Bu çalışma, Doris Duke Yardım Vakfı, Cerrahi Onkoloji Derneği Vakfı, Clevelan Kliniği Taussig Kanser Enstitüsü, Earlier.org ve Randy ve Ken Kendrick’den Klinik Araştırma Mentorluk Ödülü ile finanse edildi. Dr. Eng, Sondra J. ve Stephen R. Hardis’i Cleveland Kliniği’nde Kanser Genomik Tıp Daimi Profesör’ü olarak seçti.
Kaynak: sciencedaily.com