Neandertallerden Aktarılan Bir Protein Çeşidi, Ağır Geçirilen COVID-19’u Önlüyor
COVID-19 salgınının temelinde yatan sorunlardan birinin, semptomların ciddiyet aralığı olduğunu görmekteyiz. Dünyada milyonlarca kişi trajik bir şekilde hayatını kaybetmiş durumda. Buna karşın çoğu insan bu hastalığı asemptomatik geçiriyor. COVID-19 semptomları yaşa, cinsiyete ve etnik kökene göre değişebiliyor olsa da bu etkenler tek başına böyle bir eşitsizliği açıklamakta yetersiz kalıyor. Bilim insanları, ağır geçirilen COVID-19’u tedavi etmenin etkin bir yolunu bulma umuduyla ağır veya asemptomatik geçirilen hastalıktaki bu farkı araştırıyorlar.
Yayınlanma aşamasında olan ve farklı araştırma yöntemlerini kullanan iki makale, OAS1 adlı bir proteinin COVID-19 sonuçlarını etkilediğini ortaya çıkardı. Henüz jüri incelemesinden geçmemiş olan çalışmaların ikisi de, Neandertallerden bize aktarılan OAS1’deki koruyucu bir varyantı tanımlıyor. (Neandertal ya da Neandertal insanı, günümüzden yaklaşık 200 bin ila 28 bin yıl önce yaşamış insan türüdür).
OAS1 proteini, hücrelerdeki RNA bozunmasından sorumlu enzimleri aktive eder. COVID-19’dan sorumlu virüs olan SARS-CoV-2 bir RNA virüsüdür. Bu nedenle OAS1 proteini, potansiyel olarak COVID-19’a karşı bağışıklık tepkisinin bir parçası olarak görev alabilir. Aynı varyantın 2002-2004 SARS salgınından sorumlu virüs olan SARS-CoV’ye karşı da koruyucu olduğu bulunmuştu.
Genetik çeşitlilik nedeniyle insanlar farklı protein formlarına sahiptir. OAS1’in Neandertal formu, diğer izoformlardan daha fazla anti-viral etkiye sahiptir. Bu form, günümüz insanlarının ataları ve Neandertaller arasındaki gen akışı yoluyla Avrupa popülasyonuna katıldı. Neandertal soyları, Afrika’daki insanların dışındaki popülasyonda DNA’nın %1,5-2,1’ini oluşturmaktadır.
Bu çalışmalar, COVID-19 sonuçlarını etkileyen Neandertal formlarının ilk örnekleri değil. Eylül 2020’de Nature’da yayınlanan bir araştırmaya göre Neandertal genomuyla aynı olan ve ağır COVID-19 geçirme riskini üç katına çıkaran kromozom 3 üzerinde bir DNA parçası bulunmakta. Yapılan çalışmalar ilerledikçe atalarımızdan kalan bu genin virüslere karşı koruyucu özelliği olup olmadığını daha net anlayabileceğiz.
Kaynak : massivesci.com