CinnaGen Group’un Üst Yöneticisi (CEO) Dr. Haleh Hamedifar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1994 yılında İran’da kurulan ve alanında MENA Bölgesi’nin en büyük biyoteknolojik ilaç firması olan CinnaGen’in Türkiye’deki yapılanması CinnaGen İlaç’ın, global ilaç pazarına hızlı bir giriş yaptığını söyledi.

Tekirdağ Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde 100 milyon dolarlık yatırım ile hayata geçecek tesiste, gelecek yılın son çeyreğinde ilk üretimin gerçekleştirilmesi ve Avrupa başta olmak üzere uluslararası pazarlara Türkiye üzerinden ihracat yapılması planlanıyor.

Hamedifar, Türk-İran ortaklığıyla Tekirdağ Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde üretim tesisi ve Ar-Ge merkezi kurma çalışmaları sürerken CinnaGen İlaç’ın, ihracat faaliyetleri için kolları sıvadığını ifade etti.

2018’in son çeyreğinde ilk üretimini gerçekleştirmeyi planlayan CinnaGen İlaç’ın, bu yıl içerisinde 10’dan fazla ülkeye yapacağı ihracat faaliyetlerine başladığını bildiren Hamedifar, şunları kaydetti:

“Avrupa başta olmak üzere uluslararası pazarlara Türkiye üzerinden ihracat yapacak olan CinnaGen İlaç, ilk olarak Sri Lanka ile yüksek katma değerli büyük bir anlaşmaya imza attı. Üretime geçene kadar İran’daki üretim tesisi üzerinden ihracat faaliyetlerini sürdürecek olan CinnaGen İlaç, 2018 yılında üretime geçerek Türkiye’nin ilk biyoteknolojik ilaç ihracatını gerçekleştirmiş olacak. Sri Lanka’da özellikle hastane ürünleri alanının önde gelen firmalarından biri olan Slim Pharma ile yaptığı anlaşma ile Sri Lanka pazarına adım atan CinnaGen İlaç, ilk etapta ülkeye 7 milyon dolarlık ihracat yapmayı planlıyor.”

“Türkiye’ye CinnaGen Group olarak tüm kabiliyetimizi taşıyarak geliyoruz”

Haleh Hamedifar, Türkiye’de sağlık sektörü ve biyoteknolojik ilaç endüstrisinin gelişmekte olduğunu, ülkedeki gelişmeleri yakından takip ettiklerini ifade etti.

Hamedifar, “Biyoteknolojik ilaçların üretimi konusunda yatırım yapılabilmesi ve istihdam oluşturabilmek için sürdürülebilir pazarlara ihtiyaç var. Ekonomik krizler ve dalgalanmalar süresince hükümetlerin artan sağlık harcamalarını yönetebilmelerine yardımcı olmak için biyoteknolojik ürünlerin yerel olarak üretilmesine olan ihtiyaç giderek artıyor.” şeklinde konuştu.

“Yerli üretici boşluğu var”

Türkiye’de biyoteknolojik ilaç pazarının büyük olduğunu ancak ileri biyoteknolojik ürün üretme teknolojisine sahip yerli üretici olmamasından kaynaklı boşluğu gördüklerini kaydeden Hamedifar, şöyle devam etti:

“Türkiye’deki girişimler oldukça yeni ve zamana ihtiyaçları var. Buna ilave olarak çok uluslu firmaların kısa vadede Türkiye’ye bu teknolojiyi getireceklerini düşünmüyorum. Onlar az sayıda belli tesislerde üretim yapmayı tercih ediyorlar. Biz bu teknolojiyi Türkiye’ye getirmeye talibiz. Elimizdeki 50 yıllık bilgi birikim ile bu boşluğu doldurabileceğimizi düşünüyoruz. Bu sadece Türkiye açısından değil, bölge ülkeleri açısından da önemli.

Türkiye’deki toplamda bu 100 milyon dolarlık yatırımımıza güveniyoruz. Buradaki hareket kabiliyetimiz ile ihracat faaliyetlerimizin yüksek olacağına inanıyoruz. CinnaGen Group olarak, İran dışında ilk kez böylesi bir yatırım yapıyoruz. Arjantin ve Malezya’da yatırımlarımız var ancak oralarda küçük, 4-5 ürün bazlı yatırım yaptık. Bu kapsamda ilk kez Türkiye’ye yatırım yaptık. Türkiye’ye CinnaGen Group olarak tüm kabiliyetimizi taşıyarak, yatırarak geliyoruz.”

“Türkiye’de biyoteknolojik ilaç üretimi yapan şirket yatırımlarının artması gerekiyor”

CinnaGen’in Türkiye’deki yapılanması CinnaGen İlaç’ın Kurucu Ortağı ve Üst Yöneticisi (CEO) Ferhat Farşi de Türkiye’de biyoteknolojik ilaç üretimi yapan şirket yatırımlarının artması gerektiğini söyledi.

Yüksek teknoloji transferi gerektiren biyoteknolojik ilaç üretiminin devlet tarafından teşvik edilmesinin yatırımcı şirketler açısından büyük önem taşıdığını, bu nedenle biyoteknolojik ilaç pazarının hızla gelişim göstereceğini düşündüğünü kaydeden Farşi, şöyle devam etti:

“Gelişmekte olan ülkeler ve bu tür ilaçları üretme teknolojisine sahip olmayan ülkelere ihracat potansiyeli de biyoteknolojik ilaçların yatırımını cazip kılan etkenlerden. Türkiye bu tür ilaçlarda yurt dışına bağımlı. Bu nedenle biyoteknolojik ilaçların Türkiye’de üretilmesi, ülkenin özellikle bu kategoride yurt dışına bağımlı olan endüstrisi açısından devrim niteliğinde bir gelişme.”

Farşi, ithal edilen biyoteknolojik ürünlerin Türkiye’de geliştirilip üretilmesi gerektiğini, bunun kamunun yükünü de hafifleteceğini söyledi.

“Yüksek katma değerli ürünleri Türkiye’de geliştirerek üretmeyi hedefliyoruz”

Ferhat Farşi, Türkiye’de yeterli insan kaynağı olduğunu belirterek, “İlaç pazarı büyük ve büyümeye de devam ediyor. Tüm bunların yanında Türkiye stratejik bir konuma sahip. Avrupa başta olmak üzere diğer ülkelere yayılmak, Türkiye üzerinden çok daha kolay olacak.” dedi.

Türkiye’deki yatırım miktarının ilk etapta 30 milyon dolar olacağını ancak getirdikleri ilaçların know how değeriyle toplamda 100 milyon doları bulduğunu ve ilk etapta 100 kişilik bir istihdam olanağı oluşturacaklarını bildiren Farşi, Türkiye’deki üretim tesisleri ile Ar-Ge merkezinin kol kola çalışacağını söyledi.

Farşi, şunları kaydetti:

“Hedefimiz biyofarmasötik alanında gelişmiş bir Ar-Ge merkezi kurmak. Bu merkezden gelişecek insan kaynağı Türkiye’nin pek çok alanında yeni gelişmelere de sebep olacaktır. Biz Türkiye’yi sadece üretim üssü olarak değil, aynı zamanda araştırma ve geliştirme çalışmaları yapacağımız bir üs olarak görüyoruz. İran’daki 4 ve Almanya’daki bir Ar-Ge merkezimizde oluşturulan know how’ı da Türkiye’ye getireceğiz. Ar-Ge merkezlerimiz arasında bir ağ oluşturarak Ar-Ge konusunda büyük bir sinerji oluşturmayı düşünüyoruz. Bu yatırımla birlikte ileri teknoloji ve inovasyon kabiliyetinin Türkiye’ye transfer edilmesinde de etkin, biyoteknolojide öncü bir rol üstleneceğiz. Ar-Ge merkezimizin gelişmesiyle yüksek katma değerli ürünlerin hepsini Türkiye’de geliştirerek üretmeyi hedefliyoruz.”

Kaynak : turkiyegazetesi.com.tr