DNA, Moa ve İklim Değişikliği Arasındaki İlişkiye Benzersiz Bir Bakış Açısı Sunuyor
Otago Üniversitesi Zooloji Departmanında ki araştırmacılar, soyu tükenmiş olan Doğu Moa(Emeus crassus)‘sının antik DNA’sını analiz ederek, bu dev kuşların iklimin ısınıp soğumasıyla dağılımlarının değiştiğini buldu.
Baş yazar Dr. Alex Verry, türün daha sıcak Holosen döneminde Güney Adası’nın doğu ve güney bölgelerine yayıldığını, ancak yaklaşık 25.000 yıl önce son Buzul Çağı’nın doruklarında Güney Adası’nın güneyinde sınırlı bir bölgede kaldıklarını söylüyor.
Bu bulgular, Güney Adası’nın hem güney hem de kuzey bölgelerine göç eden Ağır Ayaklı Moa(Pachyornis elephantopus) ile karşılaştırıldığında, Yayla Moalarının(Megalapteryx didinus) dört farklı alanda yaşadığını ortaya sermiştir.
Dr. Verry, “Doğu Moa’sının iklim değişikliğine verdiği tepkinin, popülasyonun büyüklüğü ve genetik çeşitliliği için çeşitli sonuçlar doğurduğu kesin. Son Buzul Çağ ile belirgin bir genetik engel oluştu, bu da bizlere bu türün aynı bölgelerde yaşayan diğer Moalardan daha düşük genetik çeşitliliğe sahip olduğunu gösteriyor ” diyor.
Biology Letters’da yayımlanan çalışma, aynı anda milyonlarca DNA parçasını dizileyen yüksek verimli DNA dizilemesinin, popülasyon düzeyinde Moa’ları araştırmak için yapılan ilk çalışmasıdır.
Bulgular, geçmişteki iklim değişikliğinin türleri farklı şekillerde nasıl etkilediğini ve ‘herkese uyan tek beden’ modelinin pratik olmadığını vurgular niteliktedir.
“Bulduğumuz bu bulgular bugün ve gelecekte iklim değişikliğine uyum sağlamaya çalışan türlere ne olacağını merak etmemize neden oluyor. Onlar da hayatta kalmak için yeni alanlara göç etmeye çalışacaklar mı? Bahsi geçen bu göç olayı bazı türler için bu mümkün olmayacak, bazı türlerin habitatı yok olacak, örneğin bulunduğu bölgenin daha yukarısına doğru hareket etmesi gereken ancak daha fazla ilerleyemeyen alpin türleri gibi” diyor.
Otago’nun Paleogenetik Laboratuvarı Direktörü olan ortak yazar Dr. Nic Rawlence, araştırmanın geçmiş iklim değişikliğiyle Yeni Zelanda’da da ki megafauna üzerindeki etkilerinin nadir bir örneği olduğunu söylüyor.
Ayrıca fosil kalıntılarının ve müze koleksiyonlarının geçmişle ilgili yeni soruları yanıtlamak için nasıl kullanılabileceğini de gösteriyor.
Dr. Nic Rawlence, “Bulgularımız paleogenomiğin gücünü ve Yeni Zelanda hakkında araştırılmayan sorulara yanıtlar arıyor, oysa daha önce yapılan çoğu araştırma; Avrasya veya Amerikan türlerine odaklanmıştı. Bu çalışma ile Yeni Zelanda’nın bu tarz çalışmalar için ne kadar kıymetli olduğunu göstermeye ve gerçek anlamlı bir kapasite oluşturmaya başlıyoruz” diyor.
* Bu araştırma Royal Society of New Zealand Marsden Fund ve University of Otago tarafından finanse edilmiştir.
Kaynak: sciencedaily.com