Difenilklorarsin
I.Dünya Savaşı, gaz maskeleri takmış askerler. Soldan sağa: Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman. 1917-1918.
I. Dünya Savaşı’nda Almanların yaptığı birkaç teknik hatadan biri.
BEN VALSLER’IN RADYO PROGRAMINDA MICHAEL FREEMANTLE’DAN YAPTIĞI ALINTIDIR
Ben Valsler
Bu hafta, Michael Freemantle, birinci dünya savaşında, cephede, ön saflarda savaşan askerler üzerinde kullanmak için geliştirilen bir kimyasal silahı tanıtacak. Şans eseri, bu askerler, bu silahın korkunç potansiyelini hiç yaşamadılar.
Michael Freemantle
Difenilklorarsini duymamış olabilirsiniz. I. Dünya Savaşı’nda kullanılan yaklaşık altmış kadar kimyasal savaş ajanı arasında en az bilinenlerden biridir. Zehirli savaş kimyasalları, genellikle zehirli gazlar olarak bilinir. Ancak, difenilkorarsin bir gaz değildir. Normal oda sıcaklığı koşullarında, beyaz kristalin bir katı olarak bulunur.
Almanlar, Eylül 1917’de, Doğu Cephesinde; Ruslara karşı bu bileşikle dolu topçu mermilerini ateşlemeye başladılar. 1918’de, Bahar Taarruz Yılı’nda, Batı Cephesinde; İtilaf Devletleri aleyhinde tekrar kullandılar. Almanlar bu kimyasala Clark I diyordu. ‘Clark’, Almanca; ‘klor, arsenik, savaş ajanı’ anlamına gelen Chlor-Arsen-Kampfstoff sözcüklerinin baş harflerinin kısaltmasıdır.
Difenilklorarsin, aksırtıcı sınıfına giren bir kimyasal savaş ajanı türüdür. Solunum yolları tahriş edici olarak da bilinir; düşman birliklerinin geniz yollarına saldırma ve hapşırma, kusma ve baş ağrısına yol açma üzerine tasarlanmıştır. Ayrıca sinir sistemi üzerinde olumsuz etkileri vardır; baş dönmesine, sersemliğe ve yürüme yetisini yitirmeye neden olur. Bununla birlikte, I. Dünya Savaşı’nda, savaş alanında kullanılan ve askerlerin maruz kaldığı konsantrasyonlar, ölümcül dozlarda değildi.
Kimyasal savaş, Eylül 1917’de bu bileşiğin kullanımına gelinceye kadar; iki buçuk yıl boyunca şiddetini arttırarak devam etmişti. Çatışmanın her iki tarafındaki ordu da çoktan birtakım zehirli gazlar kullanmıştı. Savaşın ilk gaz saldırısında, 22 Nisan 1915; Almanlar, Belçika Ypres yakınlarındaki savaş alanında, İtilaf birliklerine klor gazı atarak 5.000’ini öldürdüler. Yılsonunda, Almanlar, İtilaf’ın aleyhine gerçekleştirdikleri gaz bulutu operasyonlarında, bir başka zehirli gaz olan fosjeni kullanmaya başladılar. Bu saldırılar, toplam ölü sayısını katladı.
Bu durumda, öldürücü etkisini çoktan kanıtlamış kimyasallar kullanmışken; Almanların neden 1917’de ölümcül olmayan bir kimyasalı savaş alanına taşıdığını sorabilirsiniz. Cevap, İtilaf Devletleri’nin geliştirdiği gaz maskelerinin oldukça karmaşık doğasında yatmaktadır. Maskeler, öldürücü gazları nötralize eden veya emilen sodalı kireç(kalsiyum oksit karışımı) ve odun kömürü gibi koruyucu malzemeler içeriyordu. Ancak, bu malzemeler difenilklorarsini uzaklaştıramaz.
Deneyler, bu aksırttırıcının, ısıtıldığında havada kolayca dağılabilen bir duman oluşturacak şekilde uçuculaştığını göstermişti. Bu duman parçacıklarının, gaz maskelerine nüfuz edebilecek ve böylece gaz maskelerinin içine sızabilecek kadar küçük oldukları kanıtlandı.
Almanlar, aksırtıcı ile doldurulmuş bir topçu mermisi patladığında, oluşacak patlama ısısının; mikroskobik parçacıklardan oluşan bir bulut yaratabileceğine inanmışlardı. İğrenç kokan bu mikroskobik parçacıkları soluyan savunma birlikleri ise ya hapşırmak ya da kusmak için maskelerini açmak zorunda kalacaklardı. Maskelerini çıkardıkları anda birlikler, aynı anda ateşlenen ölümcül gazlara maruz bırakılacaklardı.
İki tip topçu mermisini eş zamanlı ateşlemeyi içeren kimyasal savaş, alacalı bombardıman ya da alacalı topçu ateşi olarak bilinir. Bu konsept, ‘modern kimyasal savaşın babası’ olarak görülen Alman kimyager Fritz Haber tarafından dünyaya tanıtılmıştır.
Ancak, topçu mermilerinde difenilklorarsin kullanımı başarısız oldu. Mermilerin ateşlenmesi ve patlaması zarfında geçen zaman, patlama ısısının aksırtıcıya iletilmesi ve bu sayede aksırtıcının uçuculuğunu kazanması için yeterli değildi. Patlamanın fiziksel gücü duman benzeri parçacıklar üretti, ancak bu parçacıklar, gaz maskelerine nüfuz edemeyecek kadar büyüktü.
Almanlar, difenilsiyanarsin adı verilen benzer bir aksırtıcı bileşik ile Clark I üzerinde iyileştirme girişiminde bulundu. Buna Clark II adını verdiler. Bileşik, savaşta kullanılan en güçlü aksırtıcıydı ve Clark I’ın aksine, suda ayrışmıyordu.
Her iki bileşiğin molekülleri de iki fenil halkasına bağlanmış bir arsenik atomundan oluşur. Clark I’de, arsenik atomuna bir klor atomuna bağlanır, Clark II’de ise klor atomu bir siyanür grubu ile değiştirilir.
Savaştan sonra, Birleşik Devletler Ordusu Kimya Teşkilatı’nda yarbay olan Augustin Prentiss, savaşta kullanılan kimyasalları ayrıntılandıran bir kitap yazdı. Gözlemlerinden yola çıkarak; ‘Difenilklorarsinin havada dağıtılması konusuna ilişkin uygun bir yol bulmadaki başarısızlıkları, Almanların kimyasal savaş sırasında yaptığı çok az teknik hatadan biri’ demiştir.
Dahası, bunun masraflı bir hata olması ve Prentiss bu noktaya da dikkat çekmiştir:
‘Bu madde (ve onun analoğu difenilsiyanarsin) ile en az 14 milyon topçu mermisi doldurulmuştu ve 1918 ilkbaharında, Alman süpürücü taarruzu, bu maddenin sahip olduğuna inandıkları saldırı muharebe gücüne karşı aşırı bir güven besliyordu.’
Akabinde, İtilaf Devletleri, kendilerine ait kayıp(ya da ölü) listelerinden; taarruz sırasında kullanılan mermilerin büyük oranda etkisiz olduğuna dair kesin deliller ortaya koydu.
Kaynak : chemistryworld.com