Gertrude Belle Elion
Soğuk bir ocak ayının gecesinde apartmanımızın su boruları donup patladığında New York City’de doğdum. Neyse ki, annem o gece evde olmak yerine hastanedeydi. Babam Litvanya’dan Amerika’ya 12 yaşında göç etmişti. New York City’de yüksek öğrenimini tamamladı ve 1914 yıllında New York City Üniversitesi’nden Diş Doktora olarak mezun oldu. Annem 14 yaşında savaştan sonra Polonya’nın olan Rusya’da bir şehirden geldi; babamla evlendiğinde sadece 19 yaşındaydı. İlk yedi yılımı Manhattan’da babamın dişçi ofisine bağlı olan büyük apartmanda harcadık.
Erkek kardeşim ben doğduktan altı yıl sonra doğdu ve ondan kısa süre sonra New York City’nin varoş bir yere olarak görülen Bronx’a taşındık. Bronx’ta hala çocukların oyun oynayabilecekleri birçok açık alan ve sürekli gittiğim Bronx Hayvanat Bahçesi’nide içeren geniş parkları vardı. Erkek kardeşim ile benim mutlu bir çocukluğumuz oldu. Evimize yürüme mesafesi olan bir devlet okuluna gittik. Sınıfımız genellikle kalabalıktı fakat temelde iyi eğitim aldık.
Bilgiye açlığı doyumsuz olan bir çocuktum ve hemen hemen her dersimden eşit derecede zevk aldığımı hatırlıyorum. Lise sona geldiğimde, uzmanlaşmak istediğim alanı seçerken çok karasızdım. 15 yaşımdayken kanserden ölen ve çok sevdiğim büyük babam, alanımı seçerken karar vermemde en büyük faktörlerden biri olabilirdi. Sonunda bu korkunç hastalık için bir tedaviye neden olabilecek bir şey yapmak için motive olmuştum. Hunter Üniversitesi’ne 1933 yıllında girdiğimde, ana dal olarak bilimi ve özellikle kimyaya karar verdim.
Bu arada babam maddi olarak iyi durumda değildi, çünkü diğerleri gibi borsada çok fazla yatırım yapmıştı ve 1929 yıllında iflas etmişti. Neyse ki hala mesleği ve sadık hastaları vardı. Hunter Üniversitesi ücretsiz olmasaydı ve notlarım üniversiteye girmek için yeterince iyi olmasaydı, yüksek öğrenim asla alamayabilirim diye şüphelenmiştim. Ayrıca erkek kardeşimde yüksek öğrenimi ücretsiz alma avantajı olmuştu ve New York City’deki üniversiteye gitti ve fizik ve mühendislik okudu.
Okul günlerimin çok zorlayıcı olduğunu ve öğrenciler arasında iyi bir arkadaşlık olduğunu hatırlıyorum. Okulum bir kız öğrenci okuluydu ve sanırım öğretmenlerimizin çoğu gerçekten kariyerlerimize devam edip edemeyeceğimiz konusunda emin değillerdi. Esasında, birçok kız öğretmenlik yaptı ve bazıları da bilimsel araştırmacı oldu. Depresyon yüzünden, okuldan mezun olmak benim için imkansız olmasına rağmen üniversitelere çalışmak ve asistanlık yapmak umuduyla başvurdum.
İşler kıttı ve laboratuvarlarda var olan birkaç pozisyon kadınlar için uygun değildi. New York Hemşirelik Okulu Hastanesi’nde hemşirelere biyokimya öğretmek üzere üç aylık bir iş buldum. Maalesef, üniversitenin üçlü eğitim sistemine sahip olması nedeniyle, aynı işi dokuz ay sonra tekrardan bulamayacaktım. Tesadüfen, laboratuvar asistanı arayan bir kimyacıyla tanıştım. O sırada bana herhangi bir maaş ödeyemese de, deneyimin faydalı olacağına karar verdim. Bir buçuk yıl orada kaldım ve sonunda haftada toplam 20$ kazanıyordum. O zamana kadar paramı biriktirerek aileme destek oldum ve 1939 sonbaharında New York Üniversitesi’ne girdim. Sınıfımdaki tek kadın bendim ama kimse bunu önemsiyor gibi değildi ve bende bunu hiç ilginç bulmadım.
Mezun olduktan sonra bütün istenilen dersleri bitirmiştim ve şimdi yüksek lisans için araştırmaya başlamam gerekiyordu. Bu süreçte, öğretmenlik yaptım ve New York City’de bir ortaokulda kimya fizik ve genel bilim vekil öğretmenliğini iki yıl yaptım. Bu süre içerisinde gece gündüz ve hafta sonları New York Üniversitesi’nde araştırmalarıma çalıştım ve 1941 yıllında Fen Fakültesi Kimya bölümünden derecemi aldım.
Bu sırada İkinci Dünya Savaşı başlamıştı ve endüstriyel laboratuvarlarda kimyager noksanlığı vardı. Buna rağmen, en sonunda bir laboratuvarda araştırma işi olmasa da iş bulabilmiştim. Büyük bir gıda fabrikasında analitik kalite kontrolcü olarak çalıştım. Bir buçuk yıl enstrümantasyon hakkında edindiğim bilgilerin ardından, tatminsizdim, çünkü iş çok tekrarlayıcıydı ve artık hiçbir şey öğrenemiyordum. Bir araştırma işi için istihdam bürolarına başvurdum ve New Jersey’deki Johnson ve Johnson’da bir laboratuvara çalışmak üzere seçildim. Ne yazık ki, laboratuvar altı ayın sonunda dağıldı. O zamanlar araştırma laboratuvarından bazı pozisyonlar için teklif almıştım ancak bende en çok ilgi uyandıran teklif George Hitchings’in asistanlığıydı. Hitchings, elimden geldiğince çabuk öğrenmeme ve hazır olduğumda giderek daha fazla sorumluluk almamı sağladığından, bilgiye olan açlığım sayesinde laboratuvarda kendime iyi bir yer buldum. Yalnızca bir organik kimyager olduğumdan, kısa sürede mikrobiyolojinin içine girdim ve sentezlediğim bileşiklerin biyolojik faaliyetlerinde çokça yer aldım. Sadece kimyacı olarak kalmaya zorlanmış gibi hiçbir zaman hissetmedim ve ufkumu biyokimya, farmakoloji, immünoloji ve en sonunda virüs bilimi ile genişlettim.
Aynı zamanda doktora derecemi almaya heveslendim ve Brooklyn Politeknik Enstitüsü’nde gece okula başladım. Birkaç yıl boyunca devam eden yolculuktan sonra, part-time olarak doktora programıma devam edemeyeceğim, ancak işimi bırakıp tam zamanlı okula gitmem gerektiği bildirildi. O zaman hayatımın kritik kararını verdim, işimde kaldım ve doktoramdan asla vazgeçmedim. Yıllar sonra, George Washington Üniversitesi, Brown Üniversitesi ve Michigan Üniversitesi’nden üç onursal doktora derecemi aldığımda, belki de bu kararın nihayetinde doğru olduğuna karar verdim. Ne yazık ki, ailemden hiç biri bu başarımı göremedi.
Bu iş en başından beri çok büyüleyiciydi. Nükleik asit biyosentezi ya da onunla ilgili enzimler hakkında çok az bilinen şeyler için yeni sınırlar keşfediyorduk. Fteridinin birkaç sapması hariç ve bazı başka yoğunlaştırılmış pirimidin sistemlerine bakmaksızın, çalışmamın geriye kalan kısmı neredeyse tamamen pürinlere yoğunlaşmış bir şekilde devam ediyordu ve pürinler hakkında çalışmak için erkenden görevlendirilmiştim. Her bir dizi çalışma, bize yardımcı olacak küçük biyokimyasal bilgilerle, mikrobiyolojik sonuçların ne anlama geldiğini sürekli olarak araştırmaya çalıştığımız gizemli bir hikaye gibiydi. Daha sonra, 1950’lerin ortalarında Greenines, Buchanan, Kornberg ve diğerlerinin yaptığı pürinlerin biyosentezi ve kullanım yollarını aydınlatan çalışmalar ortaya çıktı ve bulgularımızın çoğu yerine oturmaya başladı. Çabalarımızın sonuçlarını, gerçek tıbbi ihtiyaçları karşılayan ve hastalara birçok görünür şekilde fayda sağlayan yeni ilaçları görmeye başladığımızda, büyük çabalarımızın karşılığında hissettiklerimiz ölçülemiyordu.
Yıllar geçtikçe, işim hem mesleğim hem de hobim oldu. İşimden o kadar çok keyif aldım ki hiçbir zaman dışarı çıkıp rahatlama ihtiyacı hissetmedim. Buna rağmen, hevesli bir fotoğrafçı ve gezgin oldum. Seyahat sevgimin kökeni muhtemelen, ailemin nadiren tatile gittiği o ilk yıllardan kaynaklanmaktaydı. Bu nedenle, dünyanın geri kalanı ile ilgili merakım, seyahat etmeye başlayana kadar tatmin olmamıştı. Adeta bütün dünyayı iyice gezdim, ancak hala benim için keşfedilecek birçok yer kaldı. Bir diğer büyük ilgim müziğedir, çünkü müzikal açıdan yetenekli değilim, ama müzik dinlemeyi çok seviyorum. Ben bir opera sevenimdir ve 40 yıldan beri Metropolitan Opera’ya aboneyimdir. Ayrıca konserlerden, bale ve tiyatrodan çok hoşlanırım.
Hiç evlenmemiş olsam da, kardeşim çok şükür ki evlendi ve üç oğlunu ve bir kızını büyürken izlemekten dolayı çok memnunum. Birçoğunun şimdi kendi çocukları var. Sık sık mesafe yüzünden ayrılmış olsak da birbirimize yakın bir aileyiz ve birbirimizin mutluluklarını, üzüntülerini ve isteklerini paylaşıyoruz.
Mesleki kariyerimde sık sık terfi aldım ve 1967’de Deney Terapisi Bölümü Başkanlığı görevine seçildim ve 1983’te emekliye ayrılıncaya kadar çalıştım. Bu bölüm bazen bazı meslektaşlarım tarafından “mini enstitü” olarak adlandırıldı, çünkü kimya, enzimoloji, farmakoloji, immünoloji ve virolojinin bölümlerini içeriyordu ve bir doku kültürü oluşturmuştu. Bu, çalışmalarımızı koordine etmeyi ve yeni ilaçların geliştirilmesi için son derece yararlı olacak şekilde işbirliği yapmayı mümkün kıldı.
1960’dan bu yana Danışma Komiteleri ve Kanser Tedavi Bölümü Bilimsel Danışma Kurulu ve pekçok Ulusal Kanser Danışma Kurulu’nun üyesi olarak görev yaparken, Ulusal Kanser Enstitüsü ile birçok görevle ilişkili oldum. Kanser Araştırmaları için Amerikan Derneğinde, Yönetim Kurulunda, program komitelerinde ve 1983-84’te Başkanlığı görevinde aktif bir rol aldım. Buna ek olarak, Amerika Kanser Derneği, Amerika Lösemi Derneği ve Dünya Sağlık Örgütü’nün Tropikal Hastalık Araştırma bölümü için şu sıralar Sıtma Kemoterapi Yönlendirme Komitesi Başkanı olarak görev yapan bir dizi komite için Danışma Komitelerine hizmet verdim. Amerikan Kimya Topluluğuna, Kraliyet Kimyacılar Birliği, Transplantasyon Derneğine, Biyoloji Kimyagerleri Derneğine, Amerikan Farmakoloji ve Deneysel Terapötikler Derneğine, Kanser Araştırmaları için Amerikan Derneğine, Hematoloji Amerikan Topluluğu ve Avrupa Kanser Araştırmaları Derneğine üyeyimdir. Amerikan İlaç Bilimcileri Derneği ve New York Bilim Akademisi üyesimdir. Burroughs Wellcome’dan Bölüm Başkanı olarak resmi emekliliğimden sonra orada Onursal Bilim İnsanı ve Danışman olarak kalmıştım ve müzakereler, seminerler ve araştırmalarla ilgili kişilerle tanışma işlerinde aktif rol almaya çalıştım. Buna ek olarak, Duke Üniversitesi’nde Tıp ve Farmakoloji Araştırma Profesörü oldum ve her yıl, tümör biyokimyası ve farmakoloji alanlarında araştırma yapmak isteyen bir tane üçüncü sınıf tıp öğrencisi ile çalıştım. Bu çok teşvik edici bir deneyimdi ve gelecek vadeden bir deneyim olmuştu. Birkaç editör panosunda görev yapıyor ve ders vermeye ve yazmaya devam ediyordum. Bir anlamda, kariyerim, öğretmen olduğum ilk günlerden bugüne kadar araştırma konusundaki deneyimlerimi yeni nesil bilim adamlarıyla paylaşarak tam bir döngüye benzer gibi görünüyordu.
Les Prix Nobel‘den. Nobel Ödülleri 1988, Editör Tore Frängsmyr, [Nobel Vakfı], Stockholm, 1989.
Bu otobiyografi / biyografi ödül sırasında yazıldı ve daha sonra Les Prix Nobel / Nobel Konferansları / Nobel Ödülleri adlı kitap serisinde yayınlandı. Bilgiler bazen Başkatibi tarafından sunulan bir zeyilname ile güncellenir.
Gertrude B. Elion, 21 Şubat 1999’da öldü.