Hangisi Daha Fazla Sera Gazı Üretir? Ulaşım mı? Binalar mı?
Birkaç ay önce ulaşımın şu anda karbondioksit emisyonlarının en büyük kaynağı olduğunu ve enerji üretimi için kömürden doğal gaza geçişin enerji üretiminden kaynaklanan emisyonların azalmasını sağladığını yazmıştım ve Son zamanlarda Rhodium Grup, endüstri ve yapılaşma gibi diğer sektörlerin de dahil olduğu 2017 için nihai ABD emisyon rakamlarını yayınladı.
Şekil: Sektörlere göre karbon salınımı. (Mavi-enerji sektörü, yeşil-ulaşım, turuncu-endüstri, sarı-yapılaşma)
Grefory Duncan Mimarlık bu grafiği gördü ve mimarlar ve diğerlerinin sarı çizgi çok alçak olduğu için ilgisizleşmemesi gerektiğini söyledi.
“Tabii ki, binalar enerji ve ulaşım sektöründen kaynaklı emisyonları etkiler. Biz, AEC endüstrisindekiler sarı çizginin alçak olmasının büyük bir etkiye sahip olmadığımız anlamına gelmediğini bilmeliyiz.”
Şekil : 2016 yılında tahmin edilen ABD Enerji Tüketimi
Ryerson Üniversitesi’nde Sürdürülebilir Tasarım Dersi için bir sunumda, ulaşımın en büyük karbondioksit kaynağı olduğunu söylediğimde yanıldığımı fark ettim. Temel olarak enerjinin büyük bir kısmı aydınlatma ve havalandırma için binalara gitmektedir.
Şekil: ABD Sera Gazları Akış Diyagramı
Dünya Kaynakları Enstitüsü’nden olan bu grafik nihai kullanım aktivitelerini çok daha net bir şekilde tanımlamaktadır. Meskun ve ticari binalar elektrik, ısıtma ve diğer yakıtların yakılmasından kaynaklı karbon emisyonlarının %27.3’ünü kapsamaktadır. Ve buna binalara giden ve büyük parçanın %4.5’ine tekabül eden demir, çelik ve çimento dahil bile değildir.
Şekil: Ulaşım Enerji Yoğunluğu
Ayrıca tüm o binaların – BuildingGreen’den Alex Wilson’ın “-alışveriş yapan, satan, gezen ya da ev sahibi olan- insanları o binalara ulaştırma ve o binalardan çıkarma ile ilgili olan enerji” olarak tanımladığı Ulaşım Enerji Yoğunluğu vardır. Binaların bu ulaşım enerji yoğunluğunda konumla alakalı yapılacak çok şey vardir.
Çalışanların toplu taşıma ile ulaştığı bir kentsel ofis binası ya da kalabalık bir şehir merkezindeki nalbur dükkanı, şehrin çevresinde yer alan bir ofis parkına ya da serit tipi alışveriş merkezinde ya da perakende kuruluşa göre dikkate değer bir şekilde görece daha düşük ulaşım enerji yoğunluğuna sahip olacaktır.
Bir yerlere gidip gelirken binanın kendisinden %30 daha fazla enerji harcandığı hesaplanmıştır.
Üstteki Şekil : Ev işleri için katedilen yıllık kişi başı ortalama yol, Alttaki Şekil: Ev işleri için gerçekleştirilen yıllık kişi başı ortalama yolculuk sayısı
ABD Federal Karayolu Idaresi’nin verilerine bakarak, sosyal ve dinlenme amaçlarına ne kadar adam-milinin ayrıldığını görmek şaşırtıcıdır. Ancak o yolculukların kaçı kentsel tasarımın, şehirlerimizin ve şehir merkezinden uzak yerlerin düzeninin bir sonucudur? Ralph Buehler Citylab’da ABD’nin nasıl araba kullanma için tasarlandığını yazmıştır:
2010 yılında Amerikalılar günlük seyahatlerinin %85’ini otomobille yaparken Avrupa’da bu oran %50-65’tir. Bu kısa yolculukların kabaca %30’u 1 milden kısadır. Fakat bu 1 millik yolculuklarda Amerikalılar %70 oranında otomobil kullanırken Avrupa’dakiler kısa yolculuklarını bisikletle, yaya olarak ya da toplu taşıma ile yapmaktadır.
Fotoğraf : Berlin’de bir meskun mahal)
Avrupa’da insanlar genellikle iş yerlerinin ve dükkanların olduğu apartmanlarda yaşarlar, bu yüzden akşam yemeğini dışarıda yemek için araç kullanmak zorunda kalmazlar. Kuzey Amerika’da ise araçsız bir yere gitmeyi zor ve uygunsuz kılacak şekilde bölgelere ayrılmış ve kentleşmiş bir tasarım vardır.
Bu yüzden ulaşımda emisyonların yüzde kaçının direkt olarak yapılaşmaya ve kent tasarımına dayandığına kesin olarak karar veremiyorum fakat yarısından fazla olması gerekiyor. Ve sonrasında tabii ki yollar ve köprülerde çelik ve beton vardır, kimyasallar, alüminyum ve çelik araçlara dönüşür. Hepsini topladığınız zaman muhtemelen emisyonlarımızın büyük bir kısmı binalarımızdan ya da onlara gidip gelirken harcadığımız enerjiden kaynaklanıyordur.
Belki bir çaylağım, ancak tamamıyle ihtiyaçları karşılayacak binaların dışında yürünebilen ve bisikletle bir yerden bir yere gidilebilen şehirler inşa etsek bu problemlere sahip olmazdık diye düşünüp duruyorum.
Kaynak: treehugger.com