Kimyasal Bir Bakış Açısı
Kimyasal bilgi ve bilimsel analizler bakış açımızı şekillendirir, ama aynı zamanda seçici olarak göz ardı edilebilir.
Kimyager olmak (ya da herhangi başka alanda bir bilim insanı) belli bir dünya görüşüne sahip olmak anlamına gelir. Bize şu an doğal gelen bu, fakat tam olarak bu tür bir şey değil. Sabit doğa kanunları olduğu ve bunların düzenli deneylerle keşfedilebileceği fikri insanlığa kolayca gelmedi. Bu tür düşünceler bir bilim insanının bakış açısını, diğerlerine göre nasıl etkiler? Daha özele indirgersek, kimya bilgisi onlar için ne yapar? İki kategoriye ayırırsak; bilginin kendi etkisi ve zihnin bilimsel çerçevesinin etkisi.
Bilimsel bilginin genel etkisi doğanın bu kompleksliğinde şaşkınlık duymaktır. Ve bazen de korkunç bir perspektiftir. Astronomi ve fizik bu hisleri karşılamak adına bilinen dallardır, fakat biyokimya birini alçaltmak için yeterince komplekstir. İnsanların endişelerinin kayıtsızlığına gelince, şiddetli bir egzoterm deneyimlemiş her kimyager termodinamiğin mutlak duyarsızlığını bilir. Bu sistemler ne yapacaklarsa onu yapacaklardır ve ne kadar sevimli olduğunuz ya da bir tartışma onları başka bir şey yapmaya zorlayamayacaktır. İşleri başka insanlarla olanlar genellikle güçlü veya etkileyici kişilikleri fazlaca tahmin etme eğilimindedir, fakat zamanlarını fiziksel dünyayı sorgulamaya harcayan insanlar bu yaklaşımın limitlerini bilir.
Daha özele inersek, günden güne kimyanın detaylarını daha çok bilmek, bir tanesi moleküller ve özelliklerini görmeye yardımcı olamayana dek aynı anda yararlı ve can sıkıcı olabilir. Bu bilgiler evde inatçı bir lekeyi nasıl çıkaracağınız konusunda yardımcı olur(ya da kıyafeti berbat eder). Fakat insanlar birbirine sihirli sirke ve sodyum bikaronat karışımıyla bir şeyleri temizlemek konusunda tavsiye verirken, otomatik olarak köpüklü sodyum asetatın nesi bu kadar yararlı diye düşünmeye başlarsınız. Kimyanın suistimal edildiğini görmek üzer. Birbirine tavsiye veren insanların gerçek olan her şeyden daha bilimsel gördüğü parça parça kimyasallar her zaman rahatsız edicidir: Pahalı şişelerde satılan sulara olan bakış açısı –pH ve oksijen seviyeleri hakkındaki iddiaları ve hatta daha kötüleri ile birlikte- tansiyonunuzun yükselmesi için yeterlidir. Ve yaşam faaliyetlerinin fizik ve kimya yasalarından farklı bir hayati ilkeye dayandığına dair ısrar hayret vericidir.
Fakat bu zihnin bilimsel alışkanlıkları gerçekten farklı olabilir. Bir bilimsel keşfe, ya da gelişmeye herkes “İlginçmiş, acaba doğru mu?” yaklaşımını göstermez. Laboratuvarda “Bunun kanıtı nedir?” sorusu tarafsız ve hatta arkadaşça bir soru olabilir. Ama günlük yaşamda bu soru hakaret olarak algılanabilir. Normal standartlarda, bir bilim insanı iki kere olduğunu görene her şeyden şüphe eden biri gibi görünür. Numune boyutları ve karıştırıcı faktörlerle alakalı sorular kolayca akla gelmez, şüphesiz ki bu bilimsel bir metodun sabit bir hal almasının çok uzun sürme sebeplerinden biridir.
İnandırıcılık ve düşünce skalasının diğer ucunda beklemek hatalıdır. Çünkü her skalada her iki uçta beklerken de hatalar olacaktır. Bilimsel kibir laboratuvarın içinde de dışında da bilinen bir problemdir. Kim olursa olsun, insanlar genelde inançlarına fazlaca bağlanır, ve bilimsel eğitim, bunu etkisiz hale getirme konusunda destek olmalıyken, bazen problemi pekiştirebilir. Her alanda, kanıtların farklı ve çelişkili yorumlanması yüzünden anlaşmazlıkların çıktığına dair örnekler vardır. Ve insanların inanmak istediklerine inanma eğilimleri herhangi bir eğitimden çok daha güçlü olabilir. Biz küçük veya büyük hatalar yapmamıza sebep olan tekrarlanabilirlik ve kanıtlar hakkındaki içselleştirdiğimiz standartlarımızı içimizden atmak konusunda çok istekliyiz. Bilimin kendisi, saf hali, insan değildir. Ama bilimi uygulayanlar elbette insanlardır.
Kaynak: chemistryworld.com