Neden Et Severlerin Toprağı Daha Fazla Düşünmesi Gerekiyor?
Uç noktada etobur olanlar pastırmalı bir sandviçin lezzetinin herhangi bir suç işlemeye değer olduğunu iddia edeceklerdir, fakat birçoğumuz eti kaynağından gözlerimizi kaçırarak yeriz.
Tabii ki bu dünyada hayvan eti yeme konusunda yalnız değiliz. Diğer birçok tür de –hatta bazı bitki türleri bile- ete dayalı bir beslenme düzenine sahiptir. Öte yandan diğer hayvanları yiyen hayvanlar, besin ağının kritik bir parçasıdır. Fakat insanlar doğal eğilimlerini yüksek oranda tahrip edici, etobur yönde saptırmışlardır.
Bazıları sağlık sorunlarından dolayı eti bırakmak için yemin eder, bazıları ise hayvan öldürmekle insan öldürmeye benzer şeyler gözüyle bakar. Fakat hayvancılığın çevresel etkilerine odaklandığımız zaman gerçekle yanlışı ayırmak daha da zorlaşmaya başlar. Onlar, karbon emisyonlarının büyük katılımcılarıdır, ancak iklim değişikliği konusunda suçu tümüyle büyükbaş hayvancılığa yıkmak da aldatıcı olur.
Çiftlik hayvanlarının sayısına gelince, istatistikler korkutucu… Dünyanın ortalama tavuk stoğu kişi başı neredeyse 3. sıradaki kalabalık çiftlik hayvanı soyları ise sığır, koyun ve domuzlar. Ve sayıları yoğun bir şekilde artış gösteren çiftlik hayvanları, afallatıcı oranda yem ve suya ihtiyaç duyar. Temel olarak hayvan beslenmesi için olan soya üretimi, Latin Amerika’da ekosistemleri harap etmiştir. Neticede çiftlik hayvanı üretimi tarım arazilerinin muazzam bir çoğunluğuna sahiptir ve gezegenimizi paylaştığımız vahşi hayatın sanayi devriminin başlangıcından bu yana %50’sinin kaybolmasının ana sebebidir.
Sonuç olarak sera gazı emisyonlarını azaltmanın, 7 milyardan fazla insanı beslerken aynı zamanda biyo-çeşitliliği korumanın en iyi yollarından birisinin daha az et ve süt ürünleri tüketmek olduğu konusunda genel bir fikir birliği vardır. Ve şu ana dek odak noktası kümes hayvanları ve domuzlardan ziyade büyükbaş hayvanlar olmuştur. Bu, kısmen geviş getirenler ya da ot-yiyenlerin atmosfere metan salmasından kaynaklanır. Büyükbaş hayvanlar, direkt olarak otlayarak ve dolaylı yoldan da yemleri tüketerek önemli ekosistemlerin büyük ölçüde yıkımından sorumlu olmuştur. Örneğin Amazon ormanlarında son zamanlarda yaygınlaşan büyükbaş hayvancılık, dünya çapındaki toplam orman tahribatının 1/8’inden sorumludur.
Dolayısıyla büyükbaş hayvanların dünyanın birçok yerinde yoğun çevresel tahribata yol açması inkar edilemez bir gerçektir. Ve özellikle kuraklığa meyilli bölgelerde büyükbaş hayvanların aşırı otlatılması, dikkate değer oranda bir toprak dejenerasyonuna sebep olmaktadır. Toprak, anahtardır. Toprak, ağaçlardan absorbe ettiği ve üzerinde ölüp çürüyen bitki örtüsünden sağladığı karbon ile Dünya’daki en geniş karasal karbon deposudur. Toprağın ve arazinin kimyasal açıdan aşırı kullanımından kaynaklanan karbon kayıpları fosil yakıtların yakılmasından sonra 2. en büyük karbondioksit kaynağını oluşturur. Toprağın tüm ağaçlar ve diğer yaşamdan 4 kat daha fazla karbon depoladığı, az bilinen bir gerçektir. Eğer toprak çoraklaştırılmaya devam ederse gelecekte insanların beslenmesi mümkün olmayacak ve biz toprağı öncesine göre çok daha hızlı bir oranla çoraklaştırıyoruz.
Birinci önceliğimiz toprağı korumak olmalıdır, fakat toprağın tahribatı et sorununun biraz daha az tek taraflı olduğu bir yerde durmaktadır.
Toprak yorgunluğunun geleneksel çözümü, nöbetleşe ekimdir. Baklagil ve çimenleri de içeren nöbetleşe ekim kullanılmazsa mahsul üretimi gitgide daha fazla sentetik kimyasallara bağımlı hale gelir: imal edilmiş gübreler –ki iklim emisyonlarının büyük bir kaynağıdır- ve yabani ot, haşereler ve hastalıkları kontrol etmek için pestisitlerin aşırı kullanımı.
Yorgun tarlaları çim çayırlarına dönüştürmek, hala yiyecek üretirken toprağı koruyabilir ve toprak karbonu oluşturabilir. Otla beslenen az sayıda hayvan ve yiyemediğimiz ekilebilir yan ürünler, ormanlar ve turbalık alanlar gibi yabani yaşamın doğal ortamları ile yer değiştirmedikleri sürece çevre için yararlı olabilir. Düşük yoğunlukta otlatma nadasa bırakılmış toprağın üretken kalmasına izin verirken, çiftçileri topraklarını koruma ve arazi üzerindeki baskıyı azaltma konusunda teşvik eder. Ve herhangi bir şekilde otlağınız varsa neden onu büyükbaş hayvanlara bedava bir öğle yemeği sunmak için kullanmayasınız?
Dolayısıyla ısrarla etçil olanların yapması gereken ayırım büyükbaş hayvan ya da tavuk ya da domuz eti arasında değil -tahıl ya da soyaya bağlı, yoğun olarak otlatılan ve bundan dolayı arazi için direkt olarak insanlarla bir yarış içerisinde olan- hayvanlar ve ağırlıklı olarak otla beslenen ya da atık yemeklerimizden ısıl işlemle elde edilmiş yemlerle beslenen hayvanlar arasındadır. Bu da endüstriyel olarak yetiştirilmiş tavuk ve domuzun olmaması, bu durumda yoğun bir şekilde kapalı alanda yetiştirilmiş hayvan yiyeceği kullanılması anlamına gelir. Fabrika çiftçiliği yalnızca kabul edilemez bir şekilde zalimlik değil, aynı zamanda sürdürülemez bir şekilde savurganlıktır.
Dolayısıyla vegan ya da vejeteryan olmayan fakat yine de doğa için ellerinden gelenin en iyisini yapmak isteyen insanlar için en sürdürülebilir seçenek; çok daha az miktarda ama daha yüksek kaliteli, temel olarak otla, bunun yanı sıra meyve ve sebzeyle ve daha az işlenmiş gıdayla beslenmiş hayvan etidir. Ne kadar daha az et mi? Çok daha az. Ya da tüm arkadaşlarınızı vegan olmaya ikna edebilirsiniz.
Kaynak: theguardian.com