Peter Agre
Kendisi gibi bilimle uğraşan, Norveç kökenli babası Coutlan Agre ve Norveç-İsveç karışımı kökenli annesi Ellen Swedberg aralarındaki 11 yıl yaş farkına rağmen tanıştılar, aşık oldular ve evlendiler. Sonrasında Northfield, Minnesota’ya taşındıklarında babası St. Olaf Üniversitesi’nin kimya bölümünde çalışmalarını sürdürüyordu. Annesi ise evde çocuklarla ve ev ile ilgileniyordu. Peter’dan iki yıl önce, kardeşi Anetta doğdu. Ardından 30 Ocak 1949’da, ismini büyükbabasından alan Peter dünyaya geldi. Sonrasında da sırasıyla, kardeşleri James, Paul, Ruth ve Mark doğdular. Büyükanneleri de onlara çok yakın bir yerde yaşıyordu. Yazları, babası, Peter ve kardeşlerini laboratuvarına götürüp onlara, asit-baz karışımlarıyla oluşan renk değişimleri deneyleri gibi küçük, eğlenceli deneyler yapıyordu. Bu zamanlarda Peter, kahramanı olan babasının kariyerini takip edeceğine karar vermişti.
Peter 3. sınıftayken, büyükannesinin ölümüyle hayatları değişmeye başladı. Babası araştırma iznini kullanarak Kaliforniya Üniversitesi’ne geçiş yaptı. Burada bir süre kaldıktan sonra, babasının Augsburg Üniversitesi’nde profesörlüğe başlamasıyla, tekrar Minnesota’ya döndüler. Peter de eğitimini devlet okulunda sürdürdü. Eğitim hayatı boyunca en favori öğretmeni, Peter’a öğrenmenin çok eğlenceli bir şey olduğunu öğreten, Richard Hughes oldu.
Lise hayatına Theodore Roosevelt Lisesi’nde devam eden Peter, çok parlak bir öğrenci değildi. Hatta bir keresinde kimya dersinden ‘D’ notu almıştı. Lise hayatını sosyal anlamda dolu dolu geçiren Peter, ayrıca arkadaşlarıyla okudukları lisenin standartlarını eleştiren gizli bir gazete de çıkarmıştı.
Üniversite hayatına ise Augsburg Üniversitesi’nde, tıp kariyerine hazırlık için, ana dalı kimya olarak başladı. Üniversitedeki ikinci yılında kardeşi James ile birlikte üniversite futbol turnuvası düzenledi. Ayrıca aynı sene, yarı zamanlı olarak çiçek teslimatı işinde de çalışıyordu. Üniversitedeki ilk yılında kendini akademik olarak yeterince disipline etmişti ve üniversitenin bütün olanaklarından yararlanır hale gelmişti. Özellikle de organik kimya profesörü John Holum’dan. Augsburg Üniversitesi’ne genel olarak tıp öncesi eğitimi atmosferi hakimdi. Zaten 1970 yılında, sekiz tıp öncesi kimya bölümünün tamamı, tıp okullarına kabul edildi. Kardeşleri James ve Mark da Peter gibi Augsburg Üniversitesi’ne, sonrasında da tıp okullarına devam ettiler.
Peter’in aldığı bunca eğitim sonrasında en hevesli olduğu konular; tropikal hastalıklar ve dünya sağlık problemleri oldu. Johns Hopkins Tıp Okulu, bu alanlarda hayli adı duyulmuş bir okuldu. Peter Johns Hopkins’den kabul aldığında adeta mest olmuştu. Buradaki eğitimine başlamadan önce, Augsburg Üniversitesi’nden mezun olabileceği yeterli krediyi erkenden toplayıp 1970 yılının kışında Asya’ya doğru birkaç aylık bir yolculuğa çıktı. Bu yolculuk onun için çok aydınlatıcı bir deneyim olmuştu. Gezisi sırasında Japonya, Tayvan, Vietnam, Sri Lanka, Hindistan, Pakistan, Afganistan, İran ve son olarak da İstanbul’u ziyaret etmişti.
1970 yılının Eylül ayında Johns Hopkins Tıp Okuluna başladı. Fakat yaptığı geziden ötürü bir türlü tam konsantre olamıyordu, tüm çabasına rağmen aldığı notlar, ancak dersleri geçmesine yetecek kadardı.
Johns Hopkins, Peter’ın hayatında çok önemli iki olaya vesile oldu. Birincisi biyomedikal alanda çalışmaya karar vermesi, ikincisi ise gelecekti eşi Mary ile tanışması oldu. 1970’lerde birçok gezgin, E.coli bakterilerinin salgıladığı kolera toksinine benzer bir proteinin sebep olduğu, ishal (diyare) hastalığına yakalanıyordu. Bu durum,Peter’ın, bir araştırma grubuyla birlikte E.coli saflaştırma çalışmalarına başlamasına sebep oldu. Bu laboratuvar çalışmalarını sürdüğü yıllarda Peter, Mary Macgill ile tanıştı. Mary, Johns Hopkins’te nöroviroloji (klinik sinirbilim) çalışmaları yapan, çekici ve zeki bir genç kadındı. İlk görüşte aşktı ve çok mutlu bir birliktelikleri olmuştu. 29 Mart 1975 tarihinde evlendiler.
1975-1978 yılları arasında, Peter, Case Western Üniversite Hastaneleri’nde klinik stajını yaparken, Peter ve Mary, Cleveland Heights, Ohio’ya yerleştiler. Bu klinik staj Peter için fiziksel ve psikolojik olarak bunaltıcı bir dönem olmuştu. Bu stajdan sonra, Peter North Carolina Üniversitesi’nde (UNC) hematoloji ve onkoloji alanlarında bilimsel çalışmaya kabul edildi. Bunun için Mary ile birlikte, 1978 yılının Haziran ayında Chapel Hill’e taşındılar. Eylül ayında kızları Sara ve bir buçuk yıl sonra da Claire dünyaya geldi. Aile hayatları oldukça sevgi dolu ve güzeldi. UNC’de geçirdiği sürede kanser hastalarıyla ilgilenmek biraz can sıkan bir durum olmuştu. Fakat bunun yanında Profesör Vann ile birlikte kırmızı hücreler ve membranları ile ilgili yaptığı çalışma, Peter’ın tekrar biyomedikal araştırmalar yapma isteğini kamçılamıştı.
Daha sonra Johns Hopkins’te Tom Pollard tarafından kurulan Hücre Biyolojisi Bölümü’nde Vann ile birlikte çalışmalarını sürdürdü ve birlikte sayısız kırmızı hücre membranı çalışması rapor ettiler. Sonrasında Harvard Tıp Okulu, Kadınlar Hastaneleri, Hematoloji Bölümü’nden teklif aldı. Bu program ülkedeki en iyisi olarak biliniyordu. Fakat eşi Mary’nin üçüncü çocuklarına hamile olması ve zorlu bir hamilelik geçirmesinden dolayı bu teklifi kabul etmek yerine Hopkins’te kalmaya devam etti. Bu hamilelikten doğan kızları Lydia hiçbir zaman tam olarak sağlıklı olamadı ve 1983 yılında da hayata gözlerini yumdu. Hopkins’teki çalışmalarına devam ederken yanına aldığı asistanı Andy Asimos ile birlikte; hastalıklarda, spektrin seviyesi yetersizliğinin klinik önemi ile ilgili ‘Nature and the New England of Medicine’de yeni raporlar yayınladı.
1985 yılında, Mary ve Peter’in ilk erkek çocukları Clarke dünyaya geldi. Bu zamanlarda tesadüfen moleküler biyoloji dalında ana karakter olan Steven McKnights ile tanıştı ve 1988-1889 yılları arasında Steven’ın Carnegie Enstitüsü’ndeki laboratuvarında araştırmalarını sürdürdü. DNA teknolojisiyle ilgili birçok şeyi burada öğrendi.
Kendi laboratuvarına döndüğünde araştırmalarını proteinler üzerine yoğunlaştırdı. Özellikle de 28kDa protein konusunda uzun araştırmalar yaptı. Birçok profesörle fikir alışverişi yaptı, kimse net bir sonuca ulaşabilmiş değildi. Bir gün John Parker’ı ziyaret etti ve onunla da bu konuyu tartıştı. John’un ‘proteinin su için bir kanal oluşu’ fikri, Peter’a yepyeni bir bakış açısı getirdi. Bu konu üzerinde, doktora sonrası çalışmasını sürdüren Greg ile birlikte yaptığı uzun araştırmalar ve çalışmalar sonucu 28kDa proteinin su geçirgenliği sağladığını ve uzun süredir aranan su kanalı olduğunu tespit ettiler. Bu konudaki makalelerini 4 Şubat 1992 yılında yayınladılar.
Peter’ın laboratuvarındaki çalışmalar ile 1994-2003 yılları arasındaki dönemde, 100’den fazla makale yayınladı. Çeşitli enstitülerde, üniversitelerde ve bilimsel toplantılarda, sadece Peter 250’den fazla sunum yaptı.
2003 yılında ‘su kanalları keşfi’ başlığıyla, Roderick MacKinnon ile birlikte, Nobel Kimya Ödülü sahibi oldu.
Kızı Sara, Colgate Üniversitesi’nden mezun oldu ve Virginia Üniversitesi’nde yönetici oldu. Claire, Duke Üniversitesi’nden mezun oldu ve İtalya’da küçük çocuklara bilim öğretti. Şu anda Harvard Graduate School of Design, Cambridge’te mimarlık eğitimi alıyor. Oğlu Clarke sanat ve fotoğraf alanlarında eğitimini sürdürüyor.