Sel Felaketlerine Karşı En Savunmasız Konumdaki Kişilere Yardımcı Olmak için Takip Edilmesi Gerekilen Beş Adım
Fotoğraf-1 : Nijerya’da 2016 yılında gerçekleşen sel felaketinden birkaç parça eşyasını kurtarabilen adam. Credit: Pius Utomi Ekpei/AFP via Getty
2020 yılı, Güney Asya’daki Amphan Cyclone gibi fırtınaların ve Atlantik Okyanusu’nda rekor kıran bir kasırga mevsiminin neden olduğu oldukça yıkıcı sellere sahne oldu. Değişen iklimin kıyı taşkınlarını daha sık, sağanak yağışları daha ağır ve fırtınaları daha yağışlı hale getirdiği artık açık ve bilinen bir gerçek. Ancak göz ardı edilmemesi gerekilen konu, artan bu taşkınların etkilerinin eşitsiz ve adaletsiz bir şekilde dağılmış olması. Yani afetlerin sebep olduğu en büyük sorunlar, en savunmasız olanlara kalmakta.
Acil durum veri tabanı EM-DAT’a göre, sel ve fırtınalardan kaynaklanan küresel hasar, 1980’lerde 94 milyar ABD dolarından 2010’larda 1 trilyon ABD dolarının üzerine çıkarak istikrarlı bir şekilde artış göstermekte. Bu artan ekonomik yük, kısmen değişen iklim modelleri ve bunların yanı sıra daha yüksek tehlike altındaki alanlarda artan kalkınma ve beraberinde gerçekleşen yerleşimden kaynaklanmaktadır.
Yıllardır çevresel adalet ve sosyal güvenlik konusundaki açık üzerine yapılan araştırmalar, selden kaynaklanan risklerin ve etkilerin orantısız bir şekilde dağıldığını; toplumsal değeri düşürülmüş hanelere yüklendiğini ve bu grup vatandaşın sel kaynaklı hasarı eşit olmayan bir biçimde karşılandığını göstermektedir. Son birkaç yılda, araştırmacılar bu etkileri ölçmeye başladı. Örneğin, 1999’dan 2013’e kadar, sel de dahil olmak üzere doğal afetlerden büyük zarar gören ABD eyaletlerinin beyaz sakinleri, bu dönem boyunca ortalama olarak 126.000 $ gibi bir kazanç sağlamışken; Siyahi ve Latin sakinler ortalama olarak sırasıyla 27.000 $ ve 29.000 $ kaybetmiştir. Daha yüksek gelirli topluluklar genellikle afetler sonrasında daha yüksek miktarda yardıma ihtiyaç duymaktadır.
Aslında bu sorun oldukça karmaşık. İklim değişikliği sadece yaşadığımız ortamdaki havayı değiştirmekle kalmıyor; ayrıca orman ve sucul ekosistemleri, doğal kaynakların sağlığını ve kapsamını, finansal piyasaları, göçleri ve afetlere karşı güvenli konutların mevcudiyeti/satın alınabilirliği gibi çeşitli konuları yeniden şekillendirmektedir.
Ekonomik, politik ve sosyal sistemler, iklimin oluşturduğu riski eşit olmayan bir şekilde dağıtıyor. İnsanların iyileşmesine, süreci atlatmalarına yardımcı olmak için tasarlanan politikalar, en çok ihtiyacı olan grupları dışarıda bırakıyor. Bu durumu fark etmeden yapılan reform ve yardım poliçeleri, günümüzün büyük ve büyüyen eşitsizliklerini azaltmak yerine pekiştirecektir. Dünyanın dört bir yanındaki topluluklar sistemik ırkçılık ve ayrımcılığa artık daha çok dikkat ederken, sel gibi çeşitli afetlerin oluşturduğu riskleri, sorunları inceleyenler de aslında eşitsizliğin geçmiş ve mevcut uygulamalara nasıl dahil edildiğini sorgulamalıdır.
Beş Adım
Araştırmacılar yaşanan bu tarz eşitsizliklere yönelik araştırmalarda bulunmak için bu yazıda bahsedilen beş temel adımı kullanabilir.
Birinci adım doğru verileri toplayın. Mevcut tehlike modelleri, sele maruz kalındığında mücadele edilecek zorlukları( özellikle tahmin edilenlerin dışında kalanları) maskeleyebilir. Aslında bu sorun, haritalama ve modelleme için daha az kaynağın olduğu gelişmekte olan ülkelerde ağır olacaktır. Örneğin, gelişmekte olan ülkelerdeki kaba yükseklik verilerine dayanarak, 2100 yılına kadar deniz seviyesindeki yükselmeye maruz kalan küresel nüfusun başlangıçta yaklaşık 48 milyon kişi olduğu tahmin ediliyordu. Rakım verilerinin iyileştirilmesi için yapılan çalışmaların ardından, bu rakam neredeyse dört katına çıkarak 190 milyon kişiye ulaştı.
Veri boşlukları ve beraberinde getirdiği endişeler gelişmiş ülkelerde de devam etmekte. Ancak çoğu model, drenaj sistemleri aşırı yüklendiğinde meydana gelen kentsel taşkınları değil, nehir ve kıyı taşkınlarını yakalamaktadır. Bu tür su baskınlarının, şehirlerin daha eski, genellikle düşük gelirli ve ırksal olarak ayrılmış bölgelerinde bir tehdit olduğu bilinen bir gerçek. Fakat bunun ne zaman ve nerede olduğuna dair veriler sistematik olarak toplanmamıştır. Devlete güvensizliğin yüksek olduğu, yetersiz hizmet alan toplulukların sakinlerinin şikayette bulunma ve sel baskınlarını bildirme imkanları daha düşüktür; ya da boşuna şikayette bulunurlar. Sonuç olarak bu alanlar kağıt üzerinde olmadığından güvenli görünebilir.
Yerel kurumların ve topluluk üyelerinin çeşitli veri kaynaklarıyla birlikte kullandığı yaklaşımların Nepal, Amerika Birleşik Devletleri ve Brezilya dahil olmak üzere çeşitli ülkelerde sel riskinin haritalanmasını iyileştirdiği gözlemlenmiştir. Örneğin Nepal’in yerel sakinleri, temel altyapının eksik yerlerini, evlerin yüksekliklerini, yüksek su birikintilerinin olduğu yerleri ve haneleri sosyal olarak savunmasız hale getiren özellikleri belgeleyerek veri boşluklarını doldurdu.
Fotoğraf-2 : 2017 yılında gerçekleşen Harvey Kasırgasından kurtulan Houston Teksaslı aileler. Credit: Erich Schlegel/Getty
İkinci adım doğru metrikleri seçin. Sel riski ve etkisine ilişkin çoğu değerlendirme, büyük ölçüde maddi hasar ölçüsüne dayanmaktadır. Bu uygulama tipik olarak her bir dolarlık zararı eşit şekilde ele alır. Yine de bir dolarlık zarar, düşük gelirli hanelerin yaşam kalitesi ve refahı üzerinde varlıklı hanelerde yarattığı etkiden çok daha büyük bir etkiye sahiptir. Örneğin, 2005 yılında Hindistan’ın Mumbai kentinde meydana gelen sel felaketinden sonra, en düşük gelirli aileler aylık hane gelirlerinin altı katından fazlasını; orta gelirli aileler sadece iki ya da üç katını kaybetmiştirler.
Önerilen hafifletme yöntemlerinin faydalarını değerlendirmek için bir ölçü olarak maddi hasar tahminlerine güvenmek, kaybedecek daha çok şeyi olan daha zengin bölgeleri sistematik olarak desteklemektedir. Basitçe söylemek gerekirse, şu anda(bu sistemle) fakir bir haneyi korumak zengin bir haneyi korumaktan daha zor.
Bu durumu düzeltmenin bir yolu, göreceli ölçüler olarak risk ve kaybı ölçmek (toplam değerin yüzdesi olarak hasar veya hane halkı servetinin bir payı olarak kayıpların değerlendirilmesi) gibi gelir ve servet farklılıklarına göre ayarlamalar yapmak olabilir. Örneğin, Vietnam, Ho Chi Minh City’de yapılan araştırmalar, gelir ve finansal konumlarındaki farklılıklar dikkate alınarak yapılan çalışmalardır ve düşük gelirli nüfusun korumasına ilişkin önemli ölçüde daha doğru ve eşit değerlendirmeler sağlamaktadır.
Bu durumu değiştirmenin ikinci bir yolu, mülkte(mevcut servete bağlı olan) gerçekleşen mali zarardan çok, sele yönelik önlemlerin(herkesin uygulayabileceği ölçüde) sağlayacağı geniş faydalara yönelik alınan önlemlere odaklanmakla mümkün olacaktır. Bu ‘kazanılan fayda’ yaklaşımı, Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanılan mevcut ‘kaçınılan zararlar’ yönteminden(teorik olarak) daha adildir.
Refahın çeşitli yönlerini yakalayan metriklerin seçilmesi, geliştirilen projelerin afet stresinin diğer finansal ve sağlıksal streslerle yer değiştirmemesine yardımcı olabilir. Bu öncelikli stres etmenlerinin yerini alan sel/su baskını stresi ancak insanlar taşkın yataklarından çıkarıldığında ortadan kalkabilir. Bu durumlarda yer değiştirme tazminatı genellikle son derece yetersizdir ve işlerden, arkadaşlardan, aileden uzak yerlerde yeni evler sunmaktadır. Örneğin Filipinler, Nijerya ve Manila’da zorunlu ve gönüllü yer değiştirmeler uygulanmıştır. Bu uygulamalar yalnızca geçici yer değişikliklerine yol açmıştır. Belli bir süre sonra göçmenler geçim ve sosyal bağlantılarının olmamasından dolayı eski evlerine geri gitmiştir. Benzer bir örnekte Fiji’de yüksek deniz seviyelerinden korunmak için 2015 yılında inşa edilen deniz duvarlarının beklenenin aksine, sebze bahçelerinde verimliliği azalttığı, insanları sahilden uzaklaştırdığı ve aslında sel baskınlarını önlemediği gözlemlenmiştir.
Birçok ülke, devlet harcamaları için bir tür maliyet-fayda analizine ihtiyaç duymaktadır, bu nedenle belirli projelerin tahmini maliyet ve faydalarına ilişkin geniş çapta çeşitli veriler mevcuttur. Araştırmacılar, maliyet-fayda analizlerinin zengin mahallelerdeki yatırımları ne ölçüde değiştirdiğini belirlemek ve sel riskini yönetmeye yönelik projeleri değerlendirmenin daha adil yollarını incelemek için bu bilgileri incelemelidir.
Zihinsel ve fiziksel sağlık üzerindeki etkileri, istihdam kaybı veya eğitime erişim eksikliği gibi genellikle ölçülemeyen sel etkilerinin ciddiyetinin ve dağılımının değerlendirilmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tarz etkiler düşük gelirli popülasyonlarda oldukça şiddetlidir ve bu husustaki etkiler nadiren ölçülür.
Üçüncü adım eşitsizliğe sebep olan mekanizmaları araştırın. Güvenlik açığı tehlike ile başlamaz. Örneğin, ötekileştirilmiş ya da gayri resmi yerleşim gösteren gruplar, daha güvenli bir yerleşim yerine erişim eksikliği nedeniyle genellikle sele en yatkın yerlerde bulunurlar. Kapsamlı evrak gereksinimleri, yoksulluk ya da dil engeli ile karşı karşıya kalanlar için afet sonrası kurtarma fonlarına erişimde kesintiler gözlemlenebilir. Bu tür koşullar, ırk ve toplumsal sınıf çizgileri arasında bölünmeler yaratabilir veya bu sınıflandırmaların varlığını sürdürmesine sebep olabilir.
Bu tür koşullara karşı koymak çok zor olabilir. Örneğin, Houston şehrini içeren Harris County, Texas’ı ele alalım. Taşkın sorunlarına yönelik yapılan altyapı yatırımlarına öncelik verebilmek için Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’nin Sosyal Güvenlik Açığı Endeksi (SVI) kullanılmaktadır. SVI’da yapılan risk puanlandırmalarında yüksek puan alan ve ötekileştirilmiş kişilerin yaşadığı alanlar olarak bilinen bölgeler taşkın altyapısına yapılan harcamalar için yüksek öncelik kazanmıştır. Bu sermaye önceliklendirme politikası, seçmenlerin %85’i tarafından desteklenen 2,5 milyar dolarlık bir altyapı tahvilinin parçasıydı. Fakat yetkililer, oldukça güvenli olan tahvil parasını kullanmak yerine, bölgelerdeki yatırımları federal hükümetten gelen güvenilmez eşleştirmeli fonlara bağlamış ve bu projeler için düşünülen paralar gelmeyince, yetersiz hizmet alan bölgelerdeki projelerin çoğu finansmansız kalmıştır.
Harris County’de veriler, ölçütler, politikacılar, oylar ve para vardı. Bunlar, sel riskinin yönetiminde sistemik eşitsizliğin üstesinden gelmek için yeterli olmadı. Sonuç olarak, en yüksek yoksulluk oranına sahip nüfus (çoğunluğu beyaz olmayan insanlar oluşturmaktadır) ve en yüksek su baskını riski içeren alanlara vaat edilen fonların gelmemesi sonucunda selden korunmak için gereken önlemlerin %75’i fonsuz kalmıştır.
Politikacılardan, mühendislere ve hatta araştırmacılara kadar; yönetim türlerinin, örgütsel kültürlerin, isteğe bağlı kararların ve farklı faktörlerin varlıklı ve ayrıcalıklı gruplar için bu tarz doğal afetlerde bu ayrıcalıklı kesime nasıl katkıda bulunduğunu ortaya çıkarmak için çeşitli araştırmalara ihtiyaç vardır.
Fotoğraf-3: 2020 yılında Hindistan Mumbai’yi vuran şiddetli yağmurlar halkın günlük yaşamını zorlaştırmıştır. Credit: Ashish Vaishnav/SOPA Images/LightRocket via Getty.
Dördüncü adım mevcut sistemden çıkar sağlayanların incelenmesi. Eşitsizliği gidermeye yönelik mevcut çabaların çoğu, tamamen topluluk istişaresine dayanmaktadır. Bu uygulama gerekli, ancak yeterli değildir. Tersine, sorunların üstesinden gelebilme yükü ötekileştirilmiş insanların omuzlarına yüklenebilir ve güce, kaynaklara sahip olanların, yani politikaları ve uygulamaları araştırıp reform yapabilenlerin rolü görmezden gelinebilir.
Gücü elinde bulunduranların avantajlarını ve deneyimlerini açıklayan araştırmalar; geliri yüksek olan gruba fayda sağlamaktadır. Örneğin varlıklı insanlar, topoğrafyayı değiştirerek ve suyu arsalarını arttırarak başka yerde yaşamaya gücü yetmeyen düşük gelirli vatandaşların mülklerine doğru itebilir.
İklim değişikliğinin etkileri daha belirgin hale geldikçe, bazıları için kâr fırsatları oluştururken bazıları için (özellikle savunmasız gruplara) yeni tehditler oluşturacaktır. Örneğin, iklim değişikliğinin oluşturduğu risklerin yüksek çözünürlüklü tahminleri için tescilli modeller oluşturan girişimler, eşitsiz bir mücadele alanı yaratabilir ve imkanları olanların en son teknolojiden faydalanmasına izin verirken diğerlerini bu teknolojiden mahrum kalmasına sebep olabilir.
Politika reformu da yeni endişeler yaratmaktadır. ABD’de 2012 ve 2014 yıllarında sel sigortası fiyatları aşırı yükseldi. Bu fiyat yükselişiyle beraber düşük gelirli veya azınlık mahallelerinde ki ev sahipleri evlerini satabilmek için fiyatları düşürdü. İklim değişikliğinin getirdiği riskleri anlamak ve azaltmak için yapılabilecek reformlar da benzer eşitsizliklere neden olabilir. Ancak bu tarz reformlar, yeni politikaların etkilerinin dağılımını, kimin yarar sağlayıp kimin sağlayamayacağına odaklanarak yapılan araştırmalarla aydınlatılabilir.
Son adım ise araştırmaya katılımı genişletmek. Bu adım araştırma da bulunan boşluklarının kapsamının genişletilmesine neyin engel olduğu ve ilerlemenin neden bu kadar yavaş olduğu gibi soruları gündeme getirmektedir. Bu sorunlar yeni değil. Araştırma yapılan topluluk için kurumlardan, fon sağlayıcılardan ve yayıncılardan gelen teşvik eksikliği, aslında önemli bir zorluktur. Örneğin, yerel ortaklar ve faaliyet yürütücü kuruluşlar ile güçlü ilişkiler kurmaya dayalı araştırmalar zaman almaktadır. Aslında bu tarz çalışmalar, araştırılan kişilerin kısa süreli hibelerle finanse edilen bu tarz araştırmalara dahil edilmesini engellemektedir. Bu tür çalışmaların öneminin takdir edilmesi, daha fazla katılımı motive edecek ve nihayetinde politika için daha güçlü bir kanıta dayalı temel sağlayacaktır.
Bu boşlukları ve ön yargıları ele almak, farklı araştırma biçimlerinin ve farklı veri türlerinden ve çözüme yönelik farklı yöntemlerden yararlanmak; elde edilen çıktıların değerlerinin tanımlanmasını gerektirir. Sel riski yönetiminde eşitliği geliştiren araştırmaların, büyük olasılıkla bireysel yerlere ve topluluklara özgü olması ve mutlaka ama mutlaka genellenmesi gerekmemektedir. Bu, alandaki öncüleri yükseltmek, gelişmekte olan ülkelerdeki yerel uzmanlar tarafından uyarlanabilir ve yeterince temsil edilmeyen sesleri duyurmak ve bu konuda eşitliğin ortadan kaldırılmasını sağlamak için bir fırsattır.
Sel riski ile sosyal adaletin kesişimini daha iyi anlamak ve sağlamak için sürekli yatırım yapılmasının zamanı çoktan geldi.
Kaynak : nature.com