Mavi Işık ve Cilt Üzerindeki Etkileri
Fotoğraf : Ultraviyole ışıkta genç kadın portresi.
Mavi ışığın cilt üzerindeki etkisiyle ilgili endişeler son yıllarda artmaktadır. Bu durum daha çok yapay ışık kaynakları (örneğin, kompakt flüoresan lambaları) ve televizyon ekranları, bilgisayar monitörleri, tabletler ve akıllı telefonlar gibi elektronik cihazlarda ışık yayan diyotların (LED’lerin) kullanılması sonucu bu tür ışığa maruz kalma miktarının artmasıyla ilişkilendirilmiştir.
Uzun yıllar boyunca, çoğu evin aydınlatma sistemi akkorlu ampüllere yani ısındıkça aydınlatan ve parlayan metal(iletken) tellere dayanıyordu. Ancak son on yılda iç mekan aydınlatmasında köklü değişlikler yapılmasının yanı sıra mavi ışık yayan elektronik cihazların da kullanımı yaygınlaştı.
Çoğu teknoloji uzmanı, bu aydınlatma kaynaklarının ve cihazlarının artan kullanımıyla birlikte mavi ışığa maruz kalmamızın zamanla artmaya devam edeceği konusunda hemfikir. Birçoğumuzun zaten farkında olduğu gibi UV ışınlarının cilt üzerindeki etkileri zararlıdır. Bu durum, UVB(280-320 nm) ve UVA(320-400 nm) olarak sınıflandırılan elektromanyetik spektrumun 280-400 nm aralığında güneş tarafından yayılan ışıktan meydana gelmektedir. Neyse ki, son derece güçlü ve zararlı olan UVC (200-280 nm) ışınları stratosferde ozon (O3) tarafından filtrelenir ve Dünya yüzeyine ulaşmaz. Genel olarak, UV radyasyonuna maruz kalmak, ciltte foto-yaşlanma, foto-immünosupresyon ve fotokarsinogenez dahil olmak üzere bir dizi sağlığa zararlı etkiye yol açmaktadır.
Mavi ışık (400-500 nm), yayılan dalga boyundan ya da ışık dalgalarının enerjisi açısından UVA bölgesine yakın, görünür elektromanyetik spektrumun (400-700 nm) bir bölümünü temsil eder. Aslında hem mor (400-450 nm) hem de mavi (450-495 nm) ışığın spektral dağılımına karşılık gelir. Birçok yapay ışık kaynağı beyaz görünmesine rağmen, mavi ışık bölgesinde, doğal güneş ışığında bulunandan daha güçlü olan yoğun bir emisyon yayarlar.
Göz fizyolojisi üzerindeki zararlı etkileri olan mavi ışığın, retina fotoreseptörlerinin bozulmasına yol açmasıyla ve maküler dejenerasyonla ilişkilendirilmesinden dolayı endişeler artmaktadır. İronik olarak, sirkadiyen ritimleri yenileme işlevi gören mavi ışık, uyku bozukluklarını tedavi etmek için kullanılmıştır. Buna ek olarak, bilirubinin kanda ve dokularda (gözler, cilt vb.) birikerek genel sarı bir görünüme neden olduğu yenidoğan sarılığı olan bebeklerin tedavisi için de faydalıdır. Mavi ışık, cildin oldukça derinlerine nüfuz edebilir; bu yüzden bilubrinin çözünebilmesi için fotodinamik iyileştirme yöntemi kullanılarak vücuttan atılması sağlanır.
Akne vulgaris (sivilce), popülasyonun yaklaşık% 80’ini etkilediği bildirilen yaygın bir hastalıktır. Propionibacterium acnes bakterisi, akne gelişiminde rol oynar ve genellikle antibiyotik veya immünoterapiden oluşan çoğu tıbbi tedavinin başlıca hedefidir. Mavi ışık terapisinin, özellikle akne konusunda, belirli bulaşıcı hastalıkların tedavisinde etkili olduğu bulunmuştur. Mavi ışığın sivilcelerle savaşma konusunda nasıl bir mekanizmayla çalıştığı tam olarak açıklanamamış olsa da, gram pozitif ve gram negatif bakterilere karşı geniş spektrumlu antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğu iyi bilinmektedir. UV ışık tedavisinin aksine, eksojen fotosensitizörlerin kullanılmasını gerektirmez ve genel olarak memeli hücrelerine daha az zarar verdiği kabul edilir.
Mavi ışığın cilt üzerindeki yararlı etkilerine rağmen, cilt araştırma topluluğunun zararlı etkileri yönünde ciddi endişeleri vardır. Charité-Universitätsmedizin Berlin’deki Dermatoloji Bölümü araştırmacıları tarafından yayınlanan yeni bir araştırmaya göre, reaktif oksijen türlerinin oluşumunu kolaylaştırdığına inanılan mavi ışığın ciltteki karotenoidlerin tükenmesine yol açtığı vurgulanıyor. Mekanik olarak, görünür ışığa maruz kalmanın hücresel fotosensitizerlerin uyarılmasına yol açtığı ve sonuçta reaktif oksijen türlerinin, özellikle hidroksil radikalinin, süperoksit anyonunun ve tekli oksijenin üretimine yol açtığı gösterilmiştir. Pigmentli hücrelerde, melanin ve lipofuscin fotosensitizerler olarak tanımlanmıştır; bununla birlikte, pigmentli olmayan hücrelerde fotosensitizerler bilinmemektedir, fakat flavin içeren oksidazlar, sitokrom sistemi, hem içeren proteinler ve triptofan bakımından zengin proteinler muhtemel adaylardır.
Özellikle mavi ışığa odaklanılmasa da, bir dizi çalışma, görünür ışığın ciltte melanojenez ve eritemi destekleyebileceğini ve reaktif oksijen türlerinin üretimine yol açabileceğini göstermiştir. Öte yandan, Hollanda Nijmegen’deki Radboud Üniversitesi Nijmegen Tıp Merkezi’nde yapılan klinik bir çalışmada, cilt terapisinde kısa süreli mavi ışık kullanımının DNA hasarına veya erken yaşlanmaya neden olmadığını gösterdi. Her şeye rağmen cildi akıllı telefonlardan, tabletlerden ve dizüstü bilgisayarlardan yayılan mavi ışıktan korumak için tasarlanmış ticari bir ürünün (MAKE Beauty tarafından Moonlight Primer) piyasaya sürülmesine yol açsa bile bu konuya hala büyük bir ilgi var.
İyi tasarlanmış, istatistiksel olarak sağlam temelli araştırmalar ve klinik çalışmalar, insan popülasyonuna mavi ışığa maruz kalmanın maliyet-fayda dengesi ile ilgili cevaplanmamış soruları aydınlatmak konusunda yardımcı olabilir. O zamana kadar mavi ışıktan “korunmanın” bir tuhaflık mı, yoksa cildimizin savunmasını güçlendirmek için gerekli bir ihtiyaç mı olduğunu merak edebiliriz.
Kaynak : thecosmeticchemist.com