Sulak Alan Restorasyonu ile Azot Kirliliği Azaltılabilir
Fotoğraf : Güney San Francisco Körfez Bölgesi’ndeki restore edilmiş sulak alanlar.
Organizmaların büyümeleri için kullandıkları reaktif azot bileşiklerinin miktarı, insan faaliyetleri sonucunda artmaktadır. Ortaya çıkan bu aşırı miktarlardaki reaktif azot bileşiklerinin ekosistem, iklim ve insan sağlığı açısından geniş çaplı sonuçları bulunmaktadır. Küresel olarak gübreler, insan kaynaklı azot girdilerinin en büyük kaynağıdır. Bu nedenle tarım alanlarından yeraltı ve yerüstü sularına azot karışmasını önlemek için yoğun çabalar harcanmıştır, ancak bu çabaların sonuçları karmaşıktır. F. Y. Cheng’in Nature Dergisi’ndeki raporunda Amerika Birleşik Devletleri’ndeki nehirlerde bulunan azot kirliliği kaynaklarının, nitratı sudan ayırabilen sulak alanlardan mekânsal olarak ayrıldığını ve bu doğrultuda nitrat kaynaklarına yönelik sulak alan restorasyonunun akıntı yönünde (aşağı yönde) su kalitesi için önemli faydalar sağlayacağını gösteriyor.
Sulak alanların su kalitesi üzerindeki yararları bilindiğinden dolayı hem kentsel hem kırsal alanlarda insan faaliyetlerinden kaynaklanan kirliliği ortadan kaldırmak için sulak alanlar kullanılmaktadır. Özellikle sudaki azot kirliliğinin en baskın türü olan nitratın uzaklaştırılmasını, sulak alanlardaki biyojeokimyasal koşullar desteklemektedir. Buna rağmen, son iki yüzyılda küresel olarak sulak alanlar büyük ölçüde azalmıştır ve bir takım koruyucu önlemler alınmasına rağmen kayıplar devam etmektedir. Bu durumda sulak alan restorasyonuna duyulan ihtiyaç açıktır. Su kalitesinin göstergeleri, sulak alanların coğrafi konumuna göre değişebildiğinden, yapılacak restorasyonların büyük su toplama alanlarında azot giderimine yapacakları potansiyel katkıları, tek tek sulak alanları ölçeklendirerek hesaplamak zordur.
Waterloo Üniversitesi Çevre Mühendisliği Departmanından F. Y. Cheng, ABD sulak alan dağılımı stoklarını azot taşınım modelleriyle bütünleştirerek çözmeye çalışıyor. Cheng ve ekibinin analizleri, geçmiş zamanlarda yapılan çalışmalardan çok daha büyük bir üstünlükle, tarımsal alanlarda artakalan ve rehabilite edilen sulak alanların, nehirlerdeki azot kirliliğinin azaltılmasında muazzam bir rol oynadığını gösteriyor. Rehabilite edilmiş bu sulak alanlar olmasaydı, özellikle kıyı bölgelerde azot kirliliğinin etkileri çok daha kötü olabilirdi.
Cheng ve ekibi, yanlış hizalanmış olan mevcut sulak alan dağılımları ve yüksek azot seviyelerine sahip bölgeleri de dikkate alarak Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sulak alan kapsamını genişletebilmek için senaryolar oluşturuyor. Araştırmacıların tahminlerine göre azot akışı en yüksek olan tarım alanlarındaki sulak alanlarda yüzde onluk artışa giden agresif bir strateji sulak alanlardan azot temizlenmesini, günümüz seviyelerine nazaran, neredeyse iki katına çıkarmaktadır. Böyle bir restorasyon maliyetli olacak ve az miktarda verimli tarım arazisini sulak alanlara dönüştürmek için yılda birkaç milyar ABD doları tutarında yatırım gerektirecektir. Bununla birlikte Cheng ve ekibinin de belirttiği gibi, mevcut koruma çalışmalarının harcamaları muhtemelen büyüklük bakımından bu tekniğe yakındır. Ayrıca azot kaynakları için fonların yeniden önceliklendirilmesi bazı maliyetlerin de ödenmesine yardımcı olabilir. Ekibin çalışması, aşılması zor azot kirliliği sorunuyla başa çıkabilmek için yapılan yatırımların daha iyi kullanılması için oldukça ikna edici bir örnek teşkil ediyor.
Büyük ölçekli sulak alan restorasyonunun genişletilmesi başlayana kadar birçok başka sorunun da çözülmesi gerekmektedir. Ekip tarafından tanımlanan restorasyon çizgisinde, faydaların ve diğer maliyetlerin daha kapsamlı bir muhasebesi yapılarak ekonomik sonuçları anlaşılabilir. Sulak alanlar; atmosferik karbonun tutulması, biyolojik çeşitliliğin desteklenmesi, taşkın ve nehir kıyısı erozyonunun azaltılması gibi çok önemli ekosistem hizmetleri de sağladığından, sulak alan restorasyonun faydaları azot giderimi hariç birçok diğer ekosistem faydalarına kadar uzanacaktır.
Sulak alanlara zarar veren sera gazı salınımları gibi etkiler, bu faydaların bazılarını dengeleyerek azaltabilir. Sulak alanlardan etkin bir biçimde uzaklaştırılamayan fosfor gibi tarımsal kirleticilerin taşınımını azaltmaya yönelik çabaların da devam etmesi gerekli olacaktır. Son olarak, özel arazide su yönetimini düzenleyen kurallara ilişkin politika ve yasal belirsizlikler çözülmelidir. Çeşitli zorluklara rağmen, Cheng ve ekibinin çalışmaları ülkelerin uzun süredir devam eden çevre politikası hedeflerine ulaşmak için ileriye yönelik doğru bir yol tanımlamaktadır.
Ekip, bu çalışmasıyla, tek tek nehir havzalarında sulak alan restorasyonu için artan veri ve modelleme araçlarının kullanılabilirliğini arttırarak, bu alanları daha etkin bir biçimde kullanmaya fırsat verildiğini işaret ediyor. Örneğin, suyun kaynağına yakın sulak alan nitrat miktarını düşürdüyse, akıntı yönündeki sulak alanına avantajı daha az olabilir. Cheng ve arkadaşları çalışmalarında bu etkiye değinmemiş olsa da ileride bununla ilgili çalışmalar yapılarak nitrat giderimini en üst düzeye çıkarmak için restore edilmiş sulak alanların yerleşimini optimize etmeye yardımcı olabilir.
Geniş çaptaki sulak alan restorasyonunun maliyetleri, ticaret politikaları, küresel rekabet ve iklim değişikliğinin çiftçiler üzerinde artmakta olan ekonomik baskısı düşünüldüğünde kesinlikle kolay olmayacaktır. Fakat azot kirliliğini önleme hedeflerinde ilerleme olmaması ve böyle bir kirliliğin ısınan dünyada daha da kötüye gitme olasılığının olması yeni yaklaşımlara ihtiyaç olduğu anlamına gelmektedir.
Cheng ve ekibinin bulguları, tarım arazilerinin havza ölçekli yönetiminde sulak alan restorasyonlarına yeni bir vurgu yaparak ikna edici bir örnek oluşturuyor. Ekip, su kalite sorunlarını çözmeye yardımcı olmak için, ABD’deki azot kirliliği kaynakları ve yutakları arasında bulunan uyumsuzlukları tespit ederek sulak alan restorasyonunun potansiyelini daha etkili bir şekilde ortaya çıkaracak bir yol haritası sunuyor.
Kaynak : nature.com