Bir Annenin Bağışıklık Sistemi Oğullarının Cinsel Yönelimini Etkileyebilir
Fotoğraf : Annelerin bağışıklık sistemleri erkek fetüslerde Y kromozomu üzerinde kodlanan beyin proteinlerini hedef alabilir.
Birden fazla erkek fetüsün taşınmasıyla üretilen antikorlar, büyük erkek kardeşlere sahip olmanın neden bir erkeğin eşcinsel olma ihtimalini arttırdığını açıklamaktadır.
Bir erkeğin sahip olduğu büyük kardeşlerin sayısı ne kadar fazla olursa, o erkeğin eşcinsel olma ihtimali o kadar artıyor. Araştırmacılar bu sözde kardeşler arası doğum düzeni etkisini toplumlar ve zaman olguları doğrultusunda gözlemledi. Bugün bilim insanları bunun arkasında olası bir biyolojik mekanizma olduğunu bildiriyorlar.
Bilim insanları, kendilerinden yaşça büyük erkek kardeşleri olan eşcinsel erkeklerin annelerindeki antikor düzeyinin bir erkek beyni proteinlerine karşı yüksek olduğunu buldu. Araştırmacılar, bu bulguların bir annenin bağışıklık sisteminin erkek fetuslarda cinsel yönelimle ilgili beyin yapılarını şekillendirebileceği hipotezini desteklediğini söylüyor.
Bu çalışmada yer almayan Londra King’s College’dan Qazi Rahman, ‘Kardeşler arası doğum emri etkisi, cinsel yönelim araştırmasında ortaya çıkarılan en sağlam korelasyonlardan biridir ve bu çalışma bu etkinin altında yatan biyolojiyi anlamak için önemli bir ilk adımdır.’ diyor.
Brock Üniversitesi’nden Anthony F. Bogaert ve Toronto Üniversitesi’nden Ray Blanchard, ilk olarak 1996’da bir Kanada nüfusundaki olguyu görmüşlerdir. O zamandan beri araştırmacılar bulguları dünyadaki farklı toplumlar üzerinde tekrarlamışlardır. İki psikolog, 1940’larda ve 1950’lerde Indiana Üniversitesi’nden Alfred Kinsey tarafından toplanan verilerle geri döndüler. Bu araştırmacılar, insan cinselliği üzerine yapılan ilk araştırmaların bir kısmını gerçekleştirdiler ve olayın var olduğunu gözlemlediler.
Bogaert, her yerde görülmesine rağmen bu etkinin zayıf olduğunu belirtiyor. Büyük kardeşleri olmayan erkeklerin yaklaşık% 2-3’ü eşcinsel. Dört ya da daha fazla sayıda büyük yaşta kardeşlere sahip olmak bu oranları yaklaşık % 6’ya yükseltiyor. Bu nedenle erkeklerin çok büyük ve abartılı çoğunluğu heteroseksüel.
Yaklaşık 10 yıl önce Bogaert, sosyal bir köken yerine biyolojik bir kökene işaret eden verileri bu olgu için raporladı. Bulgular üvey veya evlat edinilen kardeşlerle büyümenin, bir erkeğin eşcinsel olma ihtimalini artırmadığını, ancak başka yerde yetişen daha yaşlı biyolojik kardeşlerin bulunmasının ihtimali artırdığını gösteriyor. Bogaert, doğumdan önce bir etki olduğunu ve çocukluğun ya da ergenliğin bunda rol oynamadığını söylüyor.
Bogaert ve Blanchard, bu teorinin altını çizen biyoloji araştırması hakkında bir hipoteze sahiptiler. Annelerin bağışıklık sistemlerinin yabancı bir istilacı gibi erkek fetuslarda spesifik bir proteini tedavi edebileceğini düşünüyorlardı ve bu tepki her erkek oğlan aynı annede doğduğunda daha da güçlenecekti. Sonuç olarak bağışıklık tepkisi daha sonra erkek kardeşler arasında doğan erkek bir bebeğin gelişmekte olan beynini etkiliyor.
Hipotezi test etmek için psikologlar bazı immünologlarla bir araya gelerek 54 eşcinsel erkeğin annelerinden, 72 heteroseksüel erkeğin annelerinden, oğlu olmayan 16 kadın ve 12 erkekten kan numuneleri topladılar. Erkeklere özgü proteinleri hedef alan antikorları arıyorlardı.
Ekibin immünologlarından biri olan Brock Üniversitesi’nden Adam J. MacNeil’e göre bağışıklık sistemimizin yabancı proteinleri hatırlama yollarından biri de kanımızda dolaşan antikorlar. MacNeil, bu antikorları saptamanın bize temelde bağışıklık sisteminin geçmişte karşılaştığı durumu gösterdiğini söylüyor.
Ekip, Y kromozomu üzerinde kodlanmış 11 Y bağlantılı protocadherin ve 4 Y bağlantılı neuroligin olmak üzere iki proteinle ilgilendi. Her iki protein de fetal erkek beyninde belirleniyor ve her ikisinde de hücrelerin dışına yapışan parçalar bulunuyor. Böylece bir annenin bağışıklık sisteminin olası hedefleri haline geliyorlar.
Araştırmacılar homoseksüel oğulların annelerinin neuroligin proteini için heteroseksüel oğulların annelerine göre daha yüksek antikor seviyesine sahip olduğunu ve büyük erkek kardeşleri olan eşcinsel oğulların annelerinin daha da yüksek seviyelerde olduğunu buldular. Protocadherin proteinini hedef alan antikorlar için herhangi bir eğilim mevcut değildi.
MacNeil, neuroligen proteininin işleviyle ilgili çok şey bilinmediğini; ancak beyin hücrelerinin arasındaki bağlantının kurulmasına yardımcı olduğunu ve aralarındaki iletişimi kolaylaştırdığını söylüyor.
Çalışmanın örneklem boyutu küçük ve gözlemlenen etki az olsa da, Rahman deneyin sonuçların doğrulanması için daha geniş bir ölçekte kopyalanması gerektiğini düşünüyor. Bogaert diğer grupların da bunu tekrarlamaya çalışacağını ümit ediyor ve tek çalışmanın bu konuyu noktalamayacağını söylüyor.
Ayrıca Bogaert bu mekanizmanın bir annenin bağışıklık tepkisinin neden olduğu patolojik bir şey gibi bir bozukluk olarak düşünülmemesi gerektiğini belirtti. “Bir özellik yaratan tipik olmayan bir biyolojik süreç, ürettiği özelliklerin mutlaka düzeltilmesi gerektiği anlamına gelmez.” diye ekledi.
Bogaert genel olarak cinsel yönelim için biyolojik temelin ortaya çıkmasına yönelik çalışmaların eşcinsel hakları hareketine yardımcı olduğunu söylüyor. Bogaert, “Bu çalışma cinsel yönelimin bir tercih olmadığını düşündürüyor ve hayatlarının erken dönemlerinde bile farklı hisseden eşcinsel insanların yaşadığı tecrübelerle yankılanıyor.” diyor.
Kaynak : acs.org