Hidrokarbon Şirketi Kurmalıyız
KIBRIS’a konuşan, ABD’de yaşayan hidrokarbon uzmanı Kıbrıslı Türk Mehmet Mustafaoğlu, güneyde “Kıbrıs Hidrokarbon Şirketi” kurulduğunu, hidrokarbon kaynaklarının bu şirket tarafından yönetildiğini belirterek, KKTC’de benzer bir strateji izlenmesi gerektiğini vurguladı.
Egemen Varlık Fonunu da Oluşturmalı
ABD’de yaşayan ve hidrokarbonlar konusunda uzman olan KKTC’nin Los Angeles Fahri Konsolosu Mehmet Mustafaoğlu, KKTC’nin kendi hidrokarbon şirketini kurması ve kendi “Egemen Varlık Fonu”nu oluşturması gerektiğini söyledi. Mustafaoğlu, güneyde “Kıbrıs Hidrokarbon Şirketi” kurulduğunu, hidrokarbon kaynaklarının bu şirket tarafından yönetildiğini anımsattı. Mustafaoğlu,“Bizim de böyle bir şirket kurarak aynı hedeflere doğru yürümemiz gerekir” dedi.
Birçok Faydasını Göreceğiz
Mustafaoğlu, kurulacak “Kuzey Kıbrıs Hidrokarbon Şirketi”nin, Türkiye Petrolleri Anonim Şirketi’ne (TPAO) verilen lisansın idaresini sağlayabileceğini ve KKTC kamuoyunu aydınlatabileceğini söyledi. Kurulacak şirketin, Kıbrıs’taki üniversitelerden mezun olacak gençlerimizi petrol sektöründe eğiterek istihdam sağlayabileceğini belirten Mustafaoğlu, “Bu şirket uluslararası konferanslarda ve sektör toplantılarında KKTC’yi temsil ederek ülkemizin profilini de yükseltebilir” dedi.
Hidrokarbonlar konusunda uzman olan KKTC’nin Los Angeles Fahri Konsolosu Mehmet Mustafaoğlu, hidrokarbonlar konusunda KKTC’nin kendi hidrokarbon şirketini ve “Egemen Varlık Fon”unu kurması gerektiğini söyledi.
ABD’de yaşayan ve hidrokarbon sektöründe uzun yıllar çalışan Mustafaoğlu, güneyde Kıbrıs “Hidrokarbon Şirketi” kurulduğunu, hidrokarbon kaynaklarının bu şirket tarafından yönetildiğini belirtti.
Mustafaoğlu,“Bizim de böyle bir şirket kurarak aynı hedeflere doğru yürümemiz gerekir. Kurulacak ‘Kuzey Kıbrıs Hidrokarbon Şirketi’, Türkiye Petrolleri Anonim Şirketi’ne (TPAO) verilen lisansın idaresini sağlar ve KKTC kamuoyunu aydınlatabilir. İlaveten, Kıbrıs’taki üniversitelerimizden mezun olacak gençlerimizi petrol sektöründe eğiterek istihdam sağlayabilir. Bu şirket uluslararası konferanslarda ve sektör toplantılarında KKTC’yi temsil ederek KKTC’nin profilini de yükseltebilir” dedi.
Dış dünyaya verilen görüntü önemli
Mehmet Mustafaoğlu, buna ek olarak dış dünyaya nasıl bir görüntü verildiği konusunun önemli olduğunu belirterek, Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemisinin adanın güneyindeki denizlerde dolaşmasının yabancı gözlemciler tarafından “Türkiye’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sözde münhasır ekonomik bölgesini (MEB) ihlal etmesi” olarak göründüğünü ifade etti.
Mustafaoğlu, “KKTC’nin kendi hakkı olan hidrokarbonları arama haklarını TPAO’ya verdiği ve Barbaros’un Kıbrıslı Türkleri temsil ettiği göz ardı edildi. Hal bu ki ‘Kuzey Kıbrıs Hidrokarbon Şirketi’ olsaydı ve Barbaros’u TPAO’dan kiralasaydı, belki de dünya kamuoyu ‘Kıbrıslı Türkler de doğal gaz araştırmasına başladılar’ derlerdi” ifadelerini kullandı.
Mehmet Mustafaoğlu, atılması gereken ikinci adımın birincisi kadar önemli olduğunu söyleyerek, şöyle konuştu:
“Birimin gecikmeden kurulması gerekir”
“Egemen Varlık Fonları, petrol ve doğal gaz üreten ülkelerin gelecek nesiller için petrol ve doğal gaz gelirlerinden ayırdıkları paraları yöneten bir yatırım kurumudur, yani Vakıflar İdaresi gibi. Bizim gecikmeden bu birimi kurmamız gerekir. Rumlar hep hidrokarbon gelirlerinin devlete ait olduğunu ve bir gün gelip çözüm olursa bize de yarayabileceğini söylüyorlar ve kendilerinin istediği bir çözümü empoze etmek için şantaj yapıyorlar.
Bizim bu gelirlerin her iki topluma ait olduğunu, payımızın hemen verilmesini ve payımızı yönetecek birimin de olduğunu söylememiz gerekir.
Payımız verilmezse, bu fon hukuki yollardan mücadele seçeneğini inceleyebilir (Rumların mallarını almak için AİHM’e başvurdukları gibi). Mesela, Mısır’a doğal gaz ihracını gerçekleştirecek şirketleri ‘Egemen Varlık Fonumuz’, ‘malımızı bize sormadan satmaya kalkıyorsunuz’ diye dava etse, o Mısır projesine neler olur?”
“Sondaj sonuçlarını yorumlamak erken”
Adanın güneyinde yapılan keşif sondajlarının sonuçlarını değerlendirmek için henüz erken olduğunu anlatan Mehmet Mustafaoğlu, “Verimsiz kuyu açmak petrol araştırmalarının bir parçası. Sismik araştırmalar sadece hidrokarbon olma ihtimali olan jeolojik yapıları tespit edebiliyor. Bu yapıların içinde ne olduğunu ima edecek sinyaller olsa bile kuyu açılmadan orda ne olduğunu öğrenemezsiniz” dedi.
Akdeniz’in jeolojik yapısı ve derin olması nedeniyle sondajların komplike ve pahalı olduğuna işaret eden Mustafaoğlu, “Buna, içinde olduğumuz düşük fiyat ortamını da katarsak, Kıbrıs etrafında hidrokarbon araştırması yapmak petrol şirketlerine pek ekonomik görünmüyor. Nitekim TOTAL bu faktörlere dayanarak araştırma yapmaktan vazgeçti. Bunun böyle olacağını iki ay önce medyaya söylemiştim” diye konuştu.
“İsrail, Kıbrıs Rum Yönetimi’ni kullanıyor”
Kıbrıs Rum Yönetimi’nin MEB’i içerisinde Afrodit olarak bilinen 12’inci parseldeki kaynakların işletilmesi konusun da değerlendiren Mustafaoğlu, İsrail’in Mısır ile niyet mektubunu Kıbrıslı Rumlardan önce imzaladığını söyledi.
Mehmet Mustafaoğlu, İsrail’in Leviathan havzasının Afrodit’ten kat kat büyük olduğunun altını çizerek, 12’inci parselden çıkacak gazı Mısır’a satmanın, düşük fiyat piyasası şartlarında ekonomik olarak yeterli olacağından şüphe duyulduğunu belirtti.
Leviathan’ı kontrol eden şirketin Afrodit’i de kontrol ettiğini söyleyen Mustafaoğlu, “Benim tahminim Mısır Güney Kıbrıs’ı İsrail’den daha iyi bir fiyat koparmak için kullanacaktır” dedi.
Mustafaoğlu, Türkiye’nin sondaj platformu sahibi olma düşüncesiyle ilgili şunlar söyledi:
“Eninde sonunda biz de KKTC’nin münhasır MEB’inde sondaj yapmaya mecbur olacağız. Çoğu petrol şirketleri sondaj isleri yapan uluslararası petrol sahası servis şirketlerini (“PSS”) taşeron olarak kullanıyorlar ve sondajı PSS kendi teknolojisi ve platformları ile yapıyorlar.
Fakat benim tahminim, sondaj zamanımız geldiğinde ve böyle bir PSS’yi kiralamak istediğimizde Rumlar ve ‘Doğu Akdeniz’de istikrar istiyoruz’ diyen yabancı güçler hukuken veya başka yollardan onumuzu kesmeye çalışacaklardır. Bu yüzden sondaj yetenekliliğini bünyemizde oluşturmak bir numaralı önceliğimiz olmalıdır.
Düşen petrol ve doğalgaz fiyatlarından dolayı mevcut derin deniz platformlarının fiyatları epey düşmüştür ve satın almak için cazip bir zamandır.
Ancak, bu iş platform satın almakla veya yaptırmakla bitmez. Derin denizde sondaj yapmak yüksek teknolojiye dayanan, tehlikeli ve iyi eğitilmiş, deneyimli ve sofistike personel isteyen bir iştir. Sondaj yapılırken ve sonrası kuyuda yapılacak bir hayli fiziksel ve kimyasal analizler vardır. Bizim bu işleri yapacak bir ekibimiz yoktur ve yetiştirilmesi de zaman alır. Kiralık personel kullanmak da bir çözüm değildir.”
“PSS satın alınması ciddiyetle incelenmeli”
Mehmet Mustafaoğlu, şu bilgileri de verdi:
“Her türlü servis verebilen bir PSS şirketi almayı ciddiyetle incelememiz gerekir. Daha evvel söylediğim sebeplerden dolayı bu şirketlerin borsa fiyatları defter değerlerinin %40’ına inmiş durumda.
Bu PSS şirketlerinden bir tanesinden kontrolü sağlayacak kadar hisse satın alınırsa hem sondaj platform filosunu, hem teknolojisini ve hem de eğitilmiş personelini tedarik etmiş oluruz. Bunlar gibi şirketlerin süregelen isleri olduğundan ‘platform aldık, şimdi kime nasıl kiralayacağız?’ meselesi de minimize olur. Buna ilaveten böyle şirketler uluslararası iş yaptıklarından petrol araştırma dünyasındaki en iyi istihbarata sahiptirler.
En uygunu, devlet-özel sektör ortaklığı olan yeni bir şirketin oluşturulması. Yani Türk Hava Yolları (THY) veya Brezilya’nın Petrobras petrol şirketi modeli gibi. Özel sektör hem sermaye getirebilir hem de şirket yönetimini nasıl kontrol edeceğini bilir. Devletin katılımı ise Türkiye’nin stratejik hedeflerinin korunmasını sağlar.”
Kaynak : kibrisgazetesi.com